Translate

2 Kasım 2013 Cumartesi

AFGANİSTAN-DİN ve TÜRKİYE







OSAMA
2003 – Afganistan

fragman


Taliban rejiminin hüküm sürdüğü Afganistan’da kadınların yanlarında bir erkek akrabaları olmadan sokağa çıkmaları yasaklanmıştır. Hiçbir erkek yakını olmayan kadınlarsa evlerinde açlıktan ölmeye mahkumdur. 
Bir anne ve oniki yaşındaki kızı da Taliban başa geçtikten sonra işsiz kalırlar ve anne kocasıyla erkek kardeşini savaşta kaybeder. Kendisi ve çocuğunu hayatta tutabilmek için annenin yapabileceği tek birşey vardır. 
Kızını erkek kılığına sokmak… 

Artık her dakikaları Taliban askerleri tarafından farkedilme ve öldürülme korkusuyla geçmeye başlar. Hayat artık zorlu bir yolculuğun ucundadır.

TÜRKÇE DUBLAJ




İNGİLİZCE ALTYAZI


****




Öğretmenim başını kapat !

Türbana serbestlikte korkulan oldu, başı açık, başı kapalı öğretmen kutuplaşması yaşanmaya başladı.

Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisi’nin “Eğitim Hakkı Raporu”na göre, demokratikleşme paketi ile birlikte kamu çalışanlarına getirilen türban serbestliği yeni bir boyut daha kazandı. Rapora göre öğrenciler öğretmenlerine “siz ne zaman başınızı örteceksiniz” sorusu yöneltmeye başladı. Rapor, İzmir’de öğrenci velilerinin okul yönetimlerine “Çocuklarımızı türbanlı öğretmenin sınıfında okutmak istiyoruz” dilekçesi verdiklerini ortaya koydu.

Kamu görevlilerine getirilen türban serbestliği karşısında geliştirilen kutuplaşma uyarıları gerçek oldu. Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisi’nin tüm Türkiye’deki okullarda yaşanan eğitim sistemi sorunlarını sıraladığı “Eğitim Hakkı Raporu”nda okullarda yaşanan türban gerginliği gözler önüne serildi.

Öğrenciler de türbanlı

Rapora göre ilkokulların yüzde 35’inde, ortaokulların yüzde 91’inde, liselerin ise yüzde 73’ünde bazı öğretmenler türbanla okula geliyor. Ayrıca kız öğrencilerin de okula türbanlı geldiği okullar bulunuyor. Ancak öğretmenler için düzenleme yapılmış olsa da, mevzuat içerisinde türbana engel olan tek düzenleme olan Milli Eğitim Bakanlığı’na Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık Kıyafetine Dair Yönetmelik’e göre öğrencilerin “okul içinde başlarının açık” olması gerekiyor.

Ne zaman örteceksiniz?

Halkevleri’nin raporuna göre türban serbestliği öğretmenler odasındaki kutuplaşmayı da artırdı. Raporda bazı öğrencilerin öğretmenlerine, “Öğretmenim, siz ne zaman başınızı örteceksiniz” sorusunu yönelttiği bilgisi yer aldı.

‘Türbanlı öğretmeni isteriz’

Raporda ayrıca, “Öğrencilerin başı açık öğretmenin sınıfından alınıp türbanlı öğretmenin sınıfına yerleştirilmek için velilerin dilekçe verdiği okullar bulunmaktadır” ifadeleri kullanıldı. Halkevleri yöneticilerinden alınan bilgiye göre, dilekçe olayı İzmir’in Narlıdere ilçesinde bir okulda yaşandı. İlçede görevli başı açık bir öğretmenin, öğrencinin sınıfından alınması üzerine yaşadığı sıkıntıyı aktarması üzerine olay raporda anlatıldı.

Eğitim Sen İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Abdullah Tunalı ise “Birçok okuldan böyle bir duyum alıyoruz. Bazı okullarda ise dilekçe ile değil, şifai olarak türbanlı öğretmen talep ediliyor. Öğrencilerin sınıfları okulların açılmasının üzerinden zaman geçmesine karşın değiştiriliyor. Bu sorunların daha da artmasından endişeleniyoruz” dedi.

Türbanlı müdür hazırlığı

Daha büyük bir türban gerginliğinin de Ankara’da yaşandığı öğrenildi. Eğitim Sen Ankara 2 No’lu Şube Başkanı Dengiz Sönmez’in aktardığı bilgiye göre, Ankara’da özellikle gecekondu mahallelerinde okul müdürlerine “örtünme baskısı” yapılıyor. Sönmez, bu durumu “türbanlı vekilden sonra türbanlı müdür” hazırlığı olarak değerlendirdi.



BAŞINI ÖRT BASKISI, geçen seneki haber için:




video




1 KASIM 2013 TBMM


ÖZGÜRLÜĞÜN KADERİ
GERİCİLİĞİN ELİNDE OYUNCAK OLAMAZ


MAHMUT ESAT BOZKURT,1925


***

KURAN'DA, TÜRBAN'IN YERİNİ GÖSTERİN 
BEN DE TAKARIM


Her samimi Müslüman, İslam’ın 5 şartı olduğunu bilir. 
Bunlar, Kelime-i Şehadet getirmek, Namaz kılmak, Zekât vermek, Hacca gitmek ve Oruç tutmaktır. 
Dinimizi, her sıkıştıklarında siyasete katık edenler ise bu şartlara Türbanı da eklediler. 

Yıllardır yandaş ekranları dolduran sesleri öfke ve tehdit dolu, suratlarından kin ve nefret akan, gözlerinden alevler fışkıran, ağızlardan kıran, döken sözler dökülen, İslam’ı baskıcı, hoşgörüsüz bir din olarak anlatan ilahiyatçı kılıklı bilgisizlerin yorumlarına inanmak zorunda değiliz. 
Meydanı bunlara bırakanlar yüzünden bu hale geldik. 
Bunlara en iyi yanıtlar Kuran’da var.

Örtünme konusu Kur’an’da, Ahzab Suresi’nin 59’uncu Ayeti ve Nur Suresi’nin 31 ve 60’ıncı ayetlerinde geçmektedir.
Kur’an’da geçen "Hımar' kelimesi 'Baş örtmek' anlamına değil, sadece 'örtmek' anlamına gelmektedir. 

Başörtüsü demek için "örtmek" yani "hımar" kelimesinin yanına "baş" yani "re's" kelimesinin 'gelmesi gerekmektedir. 
Böylelikle ortaya hımarü-re's' yani ‘başörtüsü’ çıkacaktır. 
Oysa ne ayette ne de Kur’an’ın hiçbir yerinde 'hımarü-re's' diye bir tanımlama yoktur.

Arapçada, kadınların başlarına örttükleri örtünün özel bir adı vardır. Bu da ‘mikna’ ve ‘nasıfy’dır. 
Dini siyasette kullananlar, Kur’an’ın herhangi bir yerinde ‘mikna’ ya da ‘nasıfy’ kelimelerinin geçtiğini gösterebilirler mi? 
Ayetteki 'Hımar' yani örtünün yanında geçen ise 'Cuyub' kelimesidir. 
Cuyup, 'yaka' veya 'göğüs' demektir. 


Şimdi gelelim Nur Suresi 31’nci Ayete. Muhammed bin Hamza’nın 1424 yılında yaptığı ilk çeviri şöyledir: 

"Söyle inanan kadınlara, gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar ve cinsel organlarını saklasınlar. Ziynetlerini (süslerini) göstermesinler. Örtülerini de yakalarının üzerine bıraksınlar"

Prof Dr Yaşar Nuri Öztürk’ün çevirisinde ise 

"Mümin kadınlara da söyle, bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Örtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar" denilmektedir.

Prof Dr Zekeriya Beyaz’ın çevirisi de benzer şekildedir: 

“İnanan kadınlara da söyle, gözlerinden kıssınlar (başkalarının ayıp yerlerine bakmasınlar), kendi ferclerini (ayıp yerlerini) de saklasınlar, ziynetlerini (takılarını) apaçık göstermesinler. Ancak kendiliğinden gözüken bunun dışındadır. Örtülerini yakalarının (gerdanlık ziynetinin) üzerine kapatsınlar”

Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an-ı Kerim Meali de, tek bir farkla yukarıdaki çevirilerle benzerlik göstermektedir.

“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. ‘Başörtülerini’ ta yakalarının üzerine kadar salsınlar….” 

Bu metnin içinde Başörtüsü ifadesi var. Diyanet İşleri Başkanlığı için çeviri yapanların ‘Başörtüsü’ kelimesinin karşılığı olan 'hımarü-re's' ifadesini nerede gördüklerini çok merak ediyorum. 

Ahzab Suresi 59’uncu Ayetin de örtünmeden bahsettiğini söylemiştik. Bunu da Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an-ı Kerim Meali’nden aktaralım:

“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur” 
Burada istenen başın örtülmesi değil, bedenin örtülmesidir.

Örtünmeyle ilgili son olarak Nur Suresi 60’ıncı Ayete bakalım. Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an-ı Kerim Meali şöyle demektedir: 

“Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı kadınların zinetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama yine sakınmaları onlar için daha hayırlıdır”

Yedi yaşımdan 14 yaşıma kadar Kur’an kursuna gittim. Kur’an’ın sadece Türkçe değil Fransızca çevirilerini okudum. Hassas konuları araştırdım. İslam’ın ne kutsal kitabında ne de şartlarında bırakın Türban’ı, Başörtüsü uyarısı görmedim

Anadolu kadını başını örter. Ama bu örtü, içine siyah ya da başka bir renk bant çekilmiş Türban değildir. 
Çünkü Türban, 1970’li yılların başında, Anadolu kadınının Başörtüsü’ne alternatif olarak, toplumu dönüştürecek, kutuplaştıracak bir simge halinde ülke yaşamına sokulmuştur. 
Amerikancı sahte Müslümanlar, türbanı artık bırakın üniversiteleri, anaokullarına kadar sokmuştur. 
İzmir’de, Ankara Çayyolu ve Çankaya’da, İstanbul Nişantaşı, Bodrum, Datça, Marmaris ya da benzeri yerlerde yaşayanlar bu örneği abartılı bulabilir. 
Erzurum’a, Yozgat’a, Aksaray’a, Kahramanmaraş’a ya da başka bir Anadolu kentine gidin, sokaklara bir bakın. 
Türban’dan başka bir şey görürseniz sevinin.


Hacı annem başta olmak üzere akrabam kadınların çoğu başını eşarp, leçek ve yazma ile geleneksel biçimde örter. 
İsteyen başını Türban ile örter, isteyen de “Geleneksel Başörtüsü” ile. 
Her ikisine de saygım var. 
Ama kadınlarımıza, AKP’nin kardeş partisi Mısır’daki İhvan adıyla da bilinen Müslüman Kardeşler örgütünün örtünme biçimi dayatıldı. Maalesef birçok kadın da bundan etkilenerek, kafasını öyle sarmaya başladı. 

“Türban’ı seçimlerde malzeme etmek isteyenler, bunu artık kullanmayacaktır. 
Meclise girdiler, bu iş bitti. 
Unutulur gider” diyenler yanılıyor. 
Yazın bir kenara, bir süre sonra, şimdilik Türban kullanılmayan alan ve meslekleri öne çıkararak, buralarda neden olmasın diye kıyamet koparacaklardır. 
Bu pilav daha çok su götürür. 
Çünkü amaç, din, iman ve inanç değil, siyasettir siyaset. 

Hatırlayın, 2011’deki milletvekili seçimlerinin ardından yazdığım yazıda, “Birkaç yıl içinde 3-4 AKP milletvekili kadın hacca gider. Dönüşte türbanlanır. 
Meclise de böyle gelir. 
Ne zaman olur derseniz, AKP’nin çok zor duruma düştüğü bir döneme denk getirirler” demiştim. 
Siyaset öngörme sanatıdır aynı zamanda. 

Ayrıca Türban bildiğiniz üzere Fransızca'dır. Hikâyesi de şöyledir: 
1796 yılında Osmanlı elçisi olarak Paris gönderilen Moralı Esseyid Ali Efendi’nin başındaki sarık Fransız kadınları tarafından çok beğenilmiş, kısa sürede de moda olmuştur. 
Fransızların “Türban” adını verdikleri sarık sadece Parisli kadınlar tarafından değil, ülkenin farklı bölgelerindeki burjuva kadınlarca da benimsenmiştir. 
Türban, daha sonraki yüzyılda, Fransa’nın sömürgesi Afrika ülkelerinden topladığı özel birliklerdeki, Arap ve siyahi askerlerin kafasına takılmıştır.

Eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun sözleriyle bitirelim: 

“Bir kadının başını örtmesi Müslümanlığa giriş beyannamesi veya Müslüman olmanın yegâne ve ön şartı değildir.”


Gürbüz Evren / Siyaset Bilimci



***




Osmanlı hanedan Tesettür anlayışı 






Nifak tohumu türban ülkemize ekilişi-1










____________KADINLARA İTHAFEN____________

OSCAR . ABD . İRAN . KIZILDERİLİLER







ARGO EN İYİ FİLM !

Yönetmen: Ben Affleck , 2012 ABD
Oyuncular: Ben Affleck, John Goodman, Bryan Cranston

1979'da İran'da rehin alınan 6 ABD'li diplomatın, CIA tarafından kurtarılması anlatılmaktadır.

Hikayede, Tahran’da altı Amerikan elçilik personelinin kaçırılması ve aylarca alıkonulması üzerine patlak veren İran Rehine Krizi ile CIA’in rehieleri kurtarma operasyonu konu alınmıştır. Yapılan açıklamalarda CIA, sahte bir Hollywood yapım şirketi kurarak rehineleri kurtarmaya çalışacağı anlatılmaktadır. (Ben Affleck' in bu proje için Türkiye'de -Kapalıçarşı mekan araştırması yaptığı öğrenildi. Filmin bir kısmı Türkiye'de çekildi)






İRAN 

İran devriminin henüz başında ABD ile ilişkileri kökten etkileyecek bir olay yaşandı. Üniversite öğrencileri 4 Kasım 1979'da iç çatışmaların, istikrarsızlığın kaynağı olarak gördükleri ABD'nin büyükelçiliğini bastılar.

Baskın 3 saatte tamamlandı. Ancak tam 444 gün boyunca 52 çalışan rehin alındı. Sadece zenciler ve kadın görevliler serbest bırakıldı.

Üniversite öğrencilerinin baskınından sonra ABD ile tüm diplomatik ilişkiler kesildi. Bugün İran'da 4 Kasım günü 'Emperyalizmle mücadele ve gençlik günü' olarak kutlanıyor. Hem de yüz binlerin katıldığı mitinglerle...

Baskından sonra ele geçirilen belgelerde ABD'nin, Şah dahil, birçok önemli ismi dinlediği ortaya çıktı.

Toplantılardan sonra yok edilmek istenen belgeleri öğrenciler sabırla birleştirdiler. Kurtarılan belgeler 81 cilt halinde yayınlandı. 41. cilt Türkiye ile ilgili belgelerden oluşuyor. 
(BASIN 15.02.2013)

ABD elçilik binasının tam ortasına yerleştirilen bu pano mazlum bölge halklarını ABD emperyalizmine karşı mücadeleye çağırıyor adeta... Türk bayrağı en öne yerleştirilmiş. İran bayrağının yanı sıra Filistin, Suriye, Lübnan gibi ülkelerin bayrakları var. Büyük Ortadoğu Projesinin hedefindeki ülkeleri bir yumruk gibi birleşmeye davet ediyor.


ARGO'YA VERİLEN "OSCAR" İLE 

ABD HEDEFİNİ GÖSTERMİŞTİR. 
İNTİKAM !

***

27 Şubat tarihli makale : 
"Oscar ödülleri töreninde göz ardı edilen skandal " 

"Tıpkı Argo filmindeki gibi bir operasyondu, CIA gibiydik sanki, çok karmaşıktı.” Uzun lafın kısası Amerikan dış politikalarının tüm dünyada masumane bir aklanmasından başka bir şey olmayan Argo’nun yolculuğu, tam da olması gerektiği gibi belki de, Beyaz Saray’da bitti. İnsanın aklına filmi en başından hükümetin sipariş edip etmediği sorusu geliyor doğrusu. Ama Hollywood o kadar teşne ki son zamanlarda, siparişe gerek duymamıştır."



***




85. Oscar Ödülleri sahiplerini buldu. 
Argo, En İyi Film seçilirken En İyi Yönetmen ödülünü Ang Lee kazandı.

İŞTE ÖDÜL ALANLAR:

En iyi film ödülünü yönetmenliğini Ben Afleck'in yaptığı "Argo" filmi kazandı. 
7 dalda aday olan film, 3 Oscar ödülü aldı.

En iyi erkek oyuncu ödülünü 'Lincoln' filmindeki performansıyla Daniel Day Lewis aldı. 
Bu kategoride üç kez Oscar alan ilk oyuncu oldu.

En iyi kadın oyuncu ödülü 'Umut Işığım' filmindeki oyunculuğuyla Jennifer Lawrence'un oldu. 
Lawrence iki kez aday gösterildi, ilk kez Oscar ödülü aldı. 

En iyi yönetmen : Life of Pi ile Ang Lee 
(Ang Lee 5 kez aday oldu Oscar'a, ikinci kez ödül aldı)

En iyi senaryo : 
Django Unchaıned ile Quentin Tarantino

En iyi yardımcı kadın oyuncu : 
Anne Hathaway 

En iyi yardımcı erkek oyuncu : 
Christoph Waltz

En iyi kurgu: 
Argo ile William Goldenberg

En iyi orjinal müzik 
Life of Pi ile Mychael Danna

En iyi orjinal şarkı 
Skyfall şarkısı ile Adele

En iyi uyarlama senaryo 
Argo ile Chris Terrio

En iyi sanat yönetmeni : 
Lıncoln ile Rick Carter

En iyi kısa animasyon : 
Paperman

En iyi animasyon : 
Brave

En iyi görüntü efekti : 
Life of Pi

En iyi görüntü yönetimi : 
Life of Pi

En iyi kostüm tasarım : 
Anna Karenina ile Jacqueline Durran

En iyi makyaj ve saç tasarım: 
Les Miserables (Sefiller) filmi ile Lisa Westcott ve Julie Dartnell

En iyi kısa film :
Curfew ile Shawn Christensen

En iyi kısa belgesel film: 
Inocente ile Sean Fine ve Andrea Nix Fine

En iyi belgesel film : 
Searching for Sugar Man ile Malik Bendjelloul ve Simon Chinn

Yabancı dilde en iyi film : 
Amour ile Michael Haneke

En iyi ses miksaj : 
Les Misérables (Sefiller) ile Andy Nelson, Mark Paterson, Simon Hayes

En iyi ses kurgusu : 
Zero Dark Thirty ile Paul N.J. Ottosson ve Skyfall ile Per Hallberg ve Karen Baker Landers




MARLON BRANDO 
1973 OSCAR ÖDÜLÜNÜ RED ETMİŞTİ. 



***


VE KIZILDERİLİLER....


ABD'deki Kızılderililere -özgürlük değil- sadece insanca yaşama hakkı istediği için 1977'de tutuklanan ve hâlâ hapiste tutulan Kızılderili Lider Leonard Peltier...
(Diğer suçlamalar ise sadece gerçekliği örtmek içindi)

Peltier’in tutuklanma ve yargılanma sürecinden itibaren yaşanan insan hakları ihlalleri ve adaletsizlikleri milyonlarca insan öğrendi ve birçok kişi, insan hakları örgütlerinin de çabası sonucu sanatçıyı destekledi. 

Anishinabe-Lakota kabilesinden olan ve Kızılderili halklarının geçmişini ve bugününü tuale yansıtanlar arasında Rahibe Theresa, Desmond Tutu, Dalai Lama, Uluslararası Af Örgütü, Avrupa Parlamentosu, İtalyan ve Belçika parlamentoları, ABD Kongresi’nin 50 üyesi, aktör Robert Redford ve Marlon Brando, Amerika Yerlileri Ulusal Kongresi gibi kurum ve kişiler de bulunuyor. 

Leonard Peltier Kuzey Dakota’daki Grand Forks’ta doğmuş. 13 kardeşi var. Henüz 8 yaşındayken ailesinin yanından alınarak yerliler için kurulan bir okula götürülmüş. Bu, Peltier’in ABD yönetiminin yerli politikaları ile ilk tanışması aynı zamanda. İlerleyen yıllarda babasının yaşadığı Turtle Dağı Reservasyonu’na dönmüş. Bu o dönemde pilot uygulamalar yapılmak üzere kurulan ilk üç rezervasyondan biri. Ancak bu izolas- yon ve yok etme politikalarına karşı yükselen tepkiler, yerlilerin kentlere göç etmesiyle sona ermiş. 

Rezervasyonda geçirdiği günlerde Peltier, yerlilerin Yerli İşleri Bürosu’na yönelik protestolarının örgütlenmesinde etkili olmuş. Bu yıllar yerlilerin açlığa mahkûm edildiği ve ırkçı saldırıların yoğunlaştığı yıllar. 

1965’te Leonard Peltier Seattle’a taşınmış. Ortağı olduğu otomobil tamircisinde yerlilerle çalışmış. 

Bu dönemde cezaevinden yeni çıkan dolayısıyla toplum yaşamından dışarı itilen yerlilerin ev ve iş bulmalarına yardımcı olan kuruluşlarda çalışmış. 1960’lı yılların sonlarında ve 1970’lerin başlarında marangozluk gibi işler yapan Leonard Peltier, aktif olarak yerli haklarını savunmaya devam etmiş. Amerika Yerli Haraketi’ne katılmış ve özellikle alkol bağımlılığı, barınma ve iş konularında faaliyetlerde bulunmuş. Leonard Peltier, ilk kez 1972 yılında Yerli İşleri Bürosu’nun işgali eyleminin ardından mahkeme önüne çıkarılmış. 

1975 yılında faaliyetlerini Pine Ridge’de sürdürmeye başlamış. Buradaki rezervasyonun yerli yöneticisi ile dillerini, topraklarını ve kültürlerini korumak isteyen yerliler arasında büyük bir mücadele yaşanmış. GOONS adı verilen silahlı ‘bekçilerin’ başında Dick Wilson isimli bir ırkçı bulunurmuş. Pine Ridge’de üç yıl içerisinde yerli hareketi üyesi 60 kişi öldürülmüş ve 300 kişi dayak ve kötü muameleye maruz kalmış Pine Ridge’in kişi başına düşen FBI ajanı sayısının en yüksek olduğu bölge olduğu söyleniyor. Cinayetlerin ve diğer saldırıların hiçbiri araştırılmamış. Aksine FBI ajanlarının yerlilere yönelik saldırıları gerçekleştiren faşistlerin silahlanmasına yardımcı oldukları biliniyor. 

Leonard Peltier’in de bölgeye gitmesinin nedeni, zor durumdaki halkına yardım etmektir. 

26 Haziran 1975 yerlilerle ajanlar arasında çıkan bir tartışmanın sonunda iki ajan ve bir yerli yaşamını yitirir. Aslında her şey, silahlı ajanların bir çift eski ayakkabı çalan bir yerli çocuğu bulmak gerekçesiyle arama yapmak istemeleriyle başlar. Leonard Peltier’in de aralarında bulunduğu üç kişi mahkemeye çıkarılır. Ölen yerli hakkında ise hiçbir zaman soruşturma başlatılmaz. Mahkeme, diğer iki kişi hakkında nefsi müdafaa kararı verir. Kanada’ya giden Leonard Peltier ise daha sonra farklı bir mahkeme tarafından başka bir yerde yargılanır ve yasadışı yollardan Kanada’ya kaçmakla suçlanır. Alelacele sonlandırılan mahkeme sonunda birinci derece cinayetten suçlu bulunur ve iki kez ömür boyu hapis cezasına mahkûm edilir. 

Adalet tersine işlemektedir. Hükümet Peltier’in suçlu olduğu kanıtlanamadığını kabul eder ancak,(FBI ajanları suçluyu görmediklerini söylerler) beyaz ve zengin Amerikalılar için işleyen kanunların aksine, Peltier’in kendisinin masum olduğunu kanıtlaması gerekmektedir! 

Cezaevi yıllarında ne Peltier inançlarından vazgeçer, ne de Amerikan hükümetinin intikam duygusu söner. Yerli hakları mücadelesini desteklemeyi sürdüren Peltier’in uzun yıllar çektiği çene rahatsızlığından ötürü tedavi görmesi yıllarca engellenir. Sonunda, 1999 da 5 saatlik bir ameliyat geçirir, ancak bu oldukça geç kalmış bir müdahaledir. Çünkü Peltier’in çenesini oynatması her geçen gün zorlaşmaktadır. Amerika'nın Mandelası lakabı takılan Peltier 6 kez Nobel'e aday gösterilmiştir.

Biyografisini “Hapishane Yazıları: Yaşamım Benim Güneş Dansımdır” isim altında yayımlayan Peltier’in şiirleri de bulunuyor. Ayakta kalmaya devam eden Leonard Peltier'in kitabından bir kesit.




Beni dinleyin!

Dinleyin!
Ben Kızılderili'nin sesiyim.
Çığlıklarımı rüzgarda duyun.
Çığlıklarımı sessizlikte duyun.
Ben Kızılderili'nin sesiyim.
Beni dinleyin!


Atalarımız adına konuşuyorum.

Onlar huzursuz mezarlarından sana sesleniyorlar.
Ben daha doğmamış çocuklar için konuşuyorum.
Onlar edinilmemiş sessizliklerinden sana sesleniyorlar.


Ben Kızılderili'nin sesiyim.

Beni dinleyin!
Ben milyonların sesiyim.
Duyun bizi!
Kartallarımızın çığlıkları susturulamayacak!

Biz size seslenen, kendi öz bilinciniziz.

Biz siziz, içinizde duyamadığınız!

Duyulamayan sesimin duyulmasını sağlayın.

Kalbimden konuşmama izin verin ki, sözlerim duyulsun,
Milyonlara rüzgarla duyurulsun,
Duyarlı olan herkese,
Dinleyecek olan tüm kulaklara,
Ve benimkiyle aynı anda çarpan,
Tüm kalplere!

Kulağınızı toprağa koyun,

Ve kalbimin çarptığını duyun.
Rüzgarı dinleyin,
Ve sesimi duyun.

Biz dünyanın sesiyiz,

Geleceğin sesiyiz,
Gizemli olan, sırların sesiyiz!

Duyun bizi...!

***

ABD'de de 200 küsur yıl önce kabul edilmesinden beri, Anayasa’da sadece 17 değişiklik yapılmıştır.

Bir politik analistin de dediği gibi Amerika “ilk küresel ulustur”. 

300 milyonluk nüfusu neredeyse dünyadaki bütün ulusları ve etnik grupları temsil etmektedir. 


Her birine Özgürlük istiyoruz !!!


Ki onlar farklı ırktan geliyor. 

Ama bize dayattıkları "etnik ayrım" TEK IRK'A dayanıyor !


BU VERİLERE GÖRE EN KISA ZAMANDA BÖLÜNÜN, HAKKINIZDIR !

49,206,934 Germans / ALMAN

41,284,752 Black or African Americans/ SİYAH VEYA AFRO AMERİKALI ! (AFRİKALI YANİ...!)

35,523,082 Irish/ iRLANDALI

31,789,483 Mexican / MEKSİKALI

26,923,091 English/ İNGİLİZ

19,911,467 AMERICANS/ 
Amerikalıyım diyerek etniğini söylemekten kaçınan

17,558,598 Italian/ İTALYAN

9,739,653 Polish / POLONYALI

9,136,092 French / FRANSIZ


HARİTAYA GÖRE ; 
KIZILDERİLİLER, YANİ AMERİKA KITASININ 
GERÇEK SAHİPLERİ NEREDE ???



These illegal immigrants, come here use our resources and take our jobs ! It's UNAMERICAN !!!!
...........
IS HE SERIOUS ?



As the eagle was killed by the arrow winged with his own feather, so the hand of the world is wounded by its own skill.



SB.


***



















AMERİKA YERLİLERİ , ASİMİLE VE KIYIMLAR





Kalbimi Oraya Gömün - Bury My Heart At Wounded Knee
Yönetmen : Yves Simoneau, 2007 ,ABD
Aidan Quinn, Adam Beach, August Schellenberg, Anna Paquin 
Konusu: General Custer'a karşı kazanılan Sioux zaferi ve gelişen olaylar.



Film 59. Primetime Emmy Ödülleri'nde 17 dala Emmy'e aday gösterilmiştir. 
En İyi TV Filmi'de dahil olmak üzere 6 ödül almıştır.




View of the slain body of Chief Big Foot, Native American, Miniconjou Lakota Sioux, 
propped up in the snow on the Wounded Knee battleground.


A civilian burial party and U.S. soldiers pose over a mass grave trench with 
bodies of Native American Lakota Sioux killed at Wounded Knee, Pine Ridge Reservation, South Dakota.


View to the northeast of Lieutenant Sydney A. Cloman, First Infantry, 
on his horse on the Wounded Knee battleground among the frozen bodies 
of the slain Native American Lakota Sioux on the snow, including Chief Big Foot on the left.






ilgili
İnto The West
Steven Spielberg ve Dreamworks tarafından yapılan her bölümü 90 dakika süren 6 bölümden oluşan TV dizisi,2005



ayrıca
Hell on Wells ve Deadwood ile 
Amerika'ya yerleşen Avrupalıların hikayelerini bütünleyebilirsiniz.






Charles Alexander Eastman 
(born Hakadah and later named Ohíye S’a;1858 –1939) 
was a Native American 
physician, writer, national lecturer, and reformer.

Eastman was of Santee Dakota and Anglo-American ancestry. Active in politics and issues on American Indian rights, he worked to improve the lives of youths, and founded thirty-two Native American chapters of the Young Men's Christian Association (YMCA). He also helped found the Boy Scouts of America. He is considered the first Native American author to write American history from the Native point of view.




KİTAPLARI - ebook :

Indian boyhood :  
The soul of the Indian :
Wigwam Evenings Sioux Folk Tales Retold :

The Indian To-day
The Past and Future of the First American : 

Indian scout talks
a guide for Boy scouts and Campfire girls : 



Red hunters and the animal people :
Indian child life :
Old Indian days :




Indian heroes and great chieftains : 
Red Cloud , Spotted Tail, Little Crow, Tamahay, Gall, Crazy Horse, Sitting Bull, Rian-in-the-Face, Two Strike, amerikan Horse, Dull Knife, Roman Nose, Chief Joseph, Little Wolf, Hole-in-the-Day



From the deep woods to civilization; 

chapters in the autobiography of an Indian :








DİPNOT: 
Filmde Yerliler savaşa hazırlanırken, 









Eski Dünya'dan gelen Avrupalı göçmen yerleşimcilerin Yeni Dünya'da Kuzey Amerika'nın yerlisi ABD Kızılderililerine karşı yaptıkları katliamların ilki İspanyollar tarafından 1539 yılında Florida'daki Timukua Kızılderililerine yöneliktir ve bu ilk katliamda 200 kadar yerli idam edilmiştir. 

İspanyol kâşif ve fatihi Hernando de Soto'nun bu ilk toplu kıyımından bir sene sonra Alabama'daki Mabila kale-kentinde gerçekleştirdiği ikinci katliamda ise yaklaşık 2.500 Çoktav Kızılderilisi katledilmiştir. 


1492 yılındaki ilk seferinde Amerika'ya ulaşan Kristof Kolomb'dan 47 yıl sonra Beyazların gerçekleştirdiği bu ilk katliamdan sonra da ABD topraklarında Kızılderililere yönelik 65'ten fazla katliam kaydedilmiştir. 


ABD topraklarındaki Kızılderililere yönelik en son katliam ise 1911 yılında Amerikalılar tarafından yapılmıştır ve ismiyle müsemma olarak İngilizcede «Son Katliam» (Last Massacre) biçiminde adlandırılır. (daha fazla detay)







AMERİKA YERLİ KADINLARININ KISIRLAŞTIRILMASI


1960'lı 1970'li yıllarda yaşları 15 ila 44 arasında değişen (kimine göre %25 kimine göre  %40) yerli gençkız ve yerli kadınlar  iradeleri dışında kısırlaştırılmıştır.







Forced Sterilization of Native American Womens

The U.S government recently admitted to forcing thousands of Native American Indian women to be sterilized. The procedures even included 36 women who were under 21 years old, despite laws prohibiting anyone 21 years and younger from receiving the procedure. Dr. Pinkerton-Uri found that 25% of Native American Indian women had been sterilized without their consent. Pinkerton-Uri also found that the Indian Health Service had “singled out full-blooded Indian women for sterilization procedures.” In total, it is estimated that as many as 25-50% of Native American women were sterilized between 1970 and 1976



haber link 1
haber link 2
haber link 3
haber link 4
haber link 5
haber link 6





OTURAN BOĞA



ÇILGIN AT
Siyular, 150 yıl önce atalarının ABD ile imzaladığı anlaşmaları feshetti. Oturan Boğa ve Çılgın At gibi büyük şeflerin mensup olduğu Lakota kabilesinin temsilcisi Russel Means, Washington’da düzenlediği basın toplantısında, “Biz artık ABD vatandaşı değiliz ve bizim toprağımızın yer aldığı 5 eyalette yaşamak isteyenler bize katılmakta özgürler” dedi.






Oturan Boğa’nın torunları ABD’ye savaş açtı

İnsanlık tarihinin en büyük soykırımına uğrayan Kızılderililer, atalarının kanı üzerine kurulan Amerika’ya karşı yeniden direnişe geçti: Topraklarımızı çalan ’Beyaz adam’la anlaşmalarımızı feshediyoruz

Washington’da dünyaya seslenen Kızılderililerin Temsilcisi Means: “Biz artık ABD vatandaşı değiliz ve bizim toprağımızın yer aldığı 5 eyalette yaşamak isteyenler bize katılmakta özgürler” diyor


Amerika kıtasının asıl sahipleri Kızılderililer, 

150 yıl önce atalarının ABD ile imzaladığı anlaşmaları feshetti. Atalarının kanı üzerine kurulan korku imparatoluğu Amerika’ya isyan bayrağını açan Oturan Boğa ve Çılgın At, gibi büyük şeflerin mensubu olduğu Lakota kabilesi bağımsızlık ilan etti. Kabileyi temsilen Washington’da basın toplantısı düzenleyen Russel Means, “Biz artık ABD vatandaşı değiliz ve bizim toprağımızın yer aldığı 5 eyalette yaşamak isteyenler bize katılmakta  özgürler” dedi.

Bağımsızlık sinyali 

Means, Amerikan vatandaşlığından çıkmaları halinde kendi topraklarında yaşayanlara pasaport ve ehliyet vereceklerini de söyledi. Kızılderiler yetkililerinden oluşan bir heyet, hafta başında ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderdikleri mesajda, Amerikan Federal Hükümetiyle bazıları 150 yıl kadar önce imzalanan anlaşmalardan tek taraflı olarak çekildiklerini açıklamıştı.



SİYULAR


Topraklarımızı çaldınız 
Kızılderililer anlaşmaları, “değersiz bir kağıt parçasındaki değersiz sözler” olarak niteliyor ve bu anlaşmaların kendi kültürlerini ve topraklarını çalmak için defalarca ihlal edildiğini söylüyor. Kızılderililerin savunucularından olan ve 1977’de yerli haklarının ele alındığı uluslararası bir konferansın düzenlenmesine öncülük eden Phyllis Young da, ABD ile 33 anlaşma imzaladıklarını ve bu anlaşmalara uyulmadığını belirtiyor.

Vahşi hayvanları yok etmeliyiz

Soykırımcı ABD’nin kurucusu ve ilk Başkanı George Washington’nun Kızılderililer için söylediği sözler dehşet verici. “Bu vahşi hayvanların (Kızılderilileri kastediyor) tamamen imha edilmesi gerekiyor.” ABD’nin bir başka Başkanı Theodore Roosevelt de Washington’dan geri kalmıyordu: “Ben en iyi yerli (Kızılderili) ölü yerlidir demek istemiyorum ama 10’da 9’u öyledir” diyordu. Bu insanlık dışı politikalar doğrultusunda 1886 yılına kadar 70 milyon Kızılderili katledildi. Vahşice öldürülen Kızılderililer toplu mezarlara gömüldü.

Vahşeti yaşayanlar anlatıyor

Kara Geyik : “O zaman kaç kişinin öldüğünü anlayamamıştım. Şimdi kocamışlığımın şu yüksek tepesinden gerilere baktığımda, yerde birbirleri üzerinde yığılı duran boğazlanmış kadınları ve çocukları hâlâ o genç gözlerimle görebiliyorum. Ve orada, o çamurun içinde bir şeyin daha öldüğünü ve o kar fırtınasına gömüldüğünü görebiliyorum. Evet, bir halkın düşü öldü orada...” Gelincik Louise de, “Kaçmaya çalıştık. Ama yaban sığırı gibi bir bir vurdular bizi. Kadınları ve çocukları da vurduklarına bakılırsa askerler çok kötü insanlar olmalı. Kızılderili askerler beyaz çocuklara asla böyle yapmazlardı.”

Korkusuz reis

Tatanka Iyotake, nam-ı diğer Oturan Boğa, ABD ordularına karşı savaşan son kızılderili kabile şefi. 1831’de Güney Dakota’da doğdu. Lakabı “Ağır” anlamına gelen Hunkesi’ydi çünkü hayatında telaşa yer yoktu; işlerini dikkatle yapardı. Düşman kabileler ve istilacı beyazlarla savaşan Siyu kabilesine mensuptu. 14 yaşında ilk kez savaşa katıldı ve çok geçmeden savaştaki korkusuzluğuyla nam saldı. Cömertliği ve bilgeliği, tüm kabilenin hayranlığını kazandı. 25 Haziran 1876’de 7. Amerikan Süvari Birliği’ni yenen 3.500 savaşçının lideri olan Oturan Boğa, 15 Aralık 1890’da yerli bir polis tarafından öldürüldü.

‘Beyaz adam’ın barbarlığı

Avrupa’dan “beyaz adam”lar geldiğinde Amerika kıtasında Kızılderililer, kabileler ve aşiretler halinde yaşamlarını sürdürüyordu. Kızılderililer, gelen ’beyaz adam’a mısır ve tütün yetiştirmeyi, dağlık arazide hayatta kalmayı öğretti. Ancak ’beyaz adam’ biraz güçlendikten sonra canavarlaştı; kendisine kucak açan Kızılderilelerin topraklarını işgal ederek, onları vatanlarından sürdü. Elleri silahlı bu zorbalar, kadın-erkek, çoluk-çocuk demeden Kızılderililerin çoğunu katletti. İşte bu kan üzerinde bugünkü korku imparatorluğu olan Amerika’nın temelleri atıldı.

Kelle başına 5 dolar

ABD’nin resmi kaynaklarına göre, Kızılderili kellesi başına 5 dolar ödemişlerdi. Devlete ait binaların bodrumları, Kızılderili kafataslarıyla dolmuş taşmıştı. İlk biyolojik silah, Kızılderililer üzerinde uygulandı. Sürgüne gönderilen Kızılderililere yardım olarak dağıtılan battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırıldı. Kızılderililerin açlıktan ölmesi için başlıca yiyecekleri olan bizonların toptan öldürülmesi de, Kızılderili Soykırımı yöntemlerinden biri olmuştu. ABD’liler, Kızılderili soykırımı için son derece ilginç bir savunma yapıyor: “Sonuna kadar öldürmedikçe soykırım sayılmaz!”...


Yeniçağ,2007 BASIN:









GERONİMO


ABD’nin Bin Ladin’i öldürmek için düzenlediği operasyona Geronimo Operasyonu adını vermesi ve ölüm haberinin “Geronimo, düşman operasyonda öldürüldü” diye duyurması, Kızılderililerin büyük tepkisine neden oldu.


Kızılderililer ABD hükümetini sert bir dille eleştirerek, operasyona Kızılderili liderinin isminin verilmesinin Amerikalıların bilinçaltında ‘düşman Kızılderili’ imajının hâlâ ne kadar derin olduğunu gösterdiğini ifade etti. 


(BASIN,2011)














UZAKTAN CESUR OLMAK KOLAYDIR.
KOLAYDIR VE ÇOKTA GÜVENLİDİR.
ESKİDEN ÖLDÜRMEK ONUR DEĞİLDİR, 
SADECE GEREKLİDİR.
ONUR, 
GERÇEK CESARETLE ELDE EDİLİRDİ.
AMA O GÜNLER ARTIK GEÇMİŞTE KALDI.

KIZILDERİLİ ATASÖZÜ





____________"BATI"NIN KİRLİ ELLERİ___________