Diktatör, Charlie Chaplin'in yönettiği ve başrolü Paulette Goddard ile paylaştığı, 1940, ABD yapımı politik komedi filmidir. Aynı zamanda Chaplin'in ilk sesli filmidir.
Filmde Nazizm ve Chaplin tarafından canlandırılan Adolf Hitler oldukçe sert bir şekilde eleştirilmektedir. Hitler ve emrindeki Nazilerin işgal ettikleri bölgelerde yaptıklarının henüz tam olarak açığa çıkmadığı bir dönemde, Chaplin yaptığı film ile Hitler'in Yahudi mallarını kamulaştırması, antisemitizm, faşizm konularını Nazileri yerden yere vurarak işlemiş; hatta filmde Nazileri beyinleri ve kalpleri makineden yapılma insanlar olarak tanımlamıştır.
"Büyük Diktatör", 1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.
Büyük Diktatör Filmi Final Konuşması"özür dilerim ben imparator olmak istemiyorum...
"Özür dilerim ben imparator olmak istemiyorum. Bu beni ilgilendirmiyor. Hükmetmek veya işgal etmek istemiyorum. Herkese yardım etmek istiyorum. Yahudi, Katolik, siyah, beyaz.
Hepimiz birbirimize yardım etmek istiyoruz. Diğerinin mutluluğu hepimizi mutlu ediyor. Hiç kimseden nefret etmiyoruz. Hiç kimseyi aşağılamıyoruz. Bu dünyada herkese yer var. Dünyada herkesi doyuracak kadar zenginlik var. Hayat hür ve güzel olmalı. Biz doğru yoldan çıktık. İktidar hırsı insan ruhunu zehirledi, nefret duvarları ördü. Bizi mutsuzluğa ve insan kıyımına mahkûm etti. Hızı keşfettik ama yerimizde sayıyoruz. Makineleşme bolluk yerine yokluk getirdi. Bilgimiz bizi saygısız ve yobaz yaptı. Çok düşünüp az hissediyoruz.
Makineden çok insanlığa ihtiyacımız var. Beceriden çok iyiliğe ihtiyaç duyuyoruz. Aksi takdirde şiddet galip gelecek ve hayat yok olacak. Uçak ve radyo bizi birbirimize yaklaştırdı. Bu icatların temelinde iyilik kardeşlik ve beraberlik var. Şu anda sesimi milyonlarca insan duyuyor. Umutsuz kadın, erkek ve çocuklar... Masum insanlara işkence yapan, hapse atan bir sistemin kurbanları onlar. Beni duyanlara sesleniyorum. Umutsuzluğa kapılmayın!
Mutsuzluğumuzun sebebi hırslı kişilerin insanlığın ilerlemesinden korkmasıdır. Nefret geçer, diktatörler ölür. Halktan aldıkları iktidar halka geri döner... İnsanlar ölür, hürriyet ölmez!
Askerler!
Zorbalara itaat etmeyin. Onlar sizi eziyor...
Düşünce ve hareketlerinizi planlıyor... Sizin koyun yerine koyuyorlar!
İnsanlıktan çıkmış beyni ve kalbi makineleşmiş kişilere teslim olmayın... Siz ne makine ne koyunsunuz! Sizler insansınız!
Kalbinizde insanlara aşk besliyorsunuz. Sizde nefret yok. Sevilmeyen insan kin besler. Askerler, esirlik için değil, hürriyet için savaşın. Aziz Luke’un dediği gibi cennetin kapıları insana açıktır. Bir kişiye, bir gruba değil herkese açıktır.
Güç sizin halkın elindedir... Makine ve mutluluk yaratma gücü... Bu güçle yaşamı hür ve güzel yapın! Harika bir maceraya dönüştürün! Demokrasinin verdiği bu gücü kullanalım. Birlik olup harika bir dünya yaratalım. Herkese iş sağlayan, gençlere umut, yaşlılara garanti veren bir dünya.
Yobazlar bunları vaat ederek iktidarı aldılar. Yalan söylediler. Zaten asla sözlerini tutamazlar. Diktatörler, kendi hırsları için halkı köleleştirir... Biz bu vaatleri yerine getirmek için savaşalım. Dünyayı kurtaralım. Milli engelleri yok edelim. Hırs, kin ve yobazlığı yürürlükten kaldıralım. Aklın idare ettiği bir dünya için savaşalım. Bilim ve ilerleme herkese mutluluk getirsin.
Askerler, demokrasi uğruna birlik olalım!"
İngiliz Gizli Servisi'nin bu güne dek gizli tutulan arşivinin bir kısmı açılınca (Şubat 2012) , ortaya Chaplin hakkında ilginç belgeler çıktı. Bu belgelerden anlaşıldığına göre, Charlie Chaplin'in doğum yeri belli değildi. Hakkında ne bir doğum belgesi vardı, ne bir vaftiz belgesi, ne de başka bir resmi evrak. Resmi biyografileri, Chaplin'in 16 Nisan 1889 tarihinde Londra'nın Whitechapel veya Walworth semtlerinde dünyaya geldiği konusunda birleşiyorlar. Oysa İngiliz Gizli Servisi'ne göre Chaplin ya "bu ülkede" doğmamıştı, ya da doğumunda bir başka ismi vardı.
Chaplin her ne kadar İngiltere kökenli idiyse de, kariyerini Hollywood'un sessiz film stüdyolarında yapmıştı. Son derece popülerdi, çok seviliyordu, ancak yaptığı filmleri beğenmeyenlerin sayısı da az değildi. Örneğin 1940 yılında "Büyük Diktatör" isimli Hitler yergisinin gösterime girmesi, ABD makamlarınca uzun süre yasaklanmaya çalışılmıştı. Çünkü o dönemde ABD egemenleri arasında Nazi Almanya'sını komünizme karşı güçlü bir kale görme eğilimi vardı ve bu düşüncenin tahrip edilmesini istemiyorlardı.
1947 yılında Chaplin "Amerika Karşıtı Faaliyetler Komitesi"nin karşısına çıkartılınca işler karışmaya başladı. Başka pek çok solcu ve liberal entelektüel gibi Chaplin de "komünist avcısı" Senatör Joseph McCarthy'nin (1908-1957) ağına yakalanmıştı. Görünüşe göre McCharty Chaplin'in mizahından hiçbir şey anlamıyordu ve onu ""Hollywood'un salon Bolşeviklerinden biri" ilan etmişti. Ancak Chaplin'in en dikkate değer düşmanı, tüm gücünü Chaplin'i suçlamaya yarayabilecek malzeme temin etmeye harcayan dönemin FBI başkanı J. Edgar Hoover (1895-1972) idi.
Hoover, yeterli kadar delil toplandığı anda, İngiliz vatandaşı olan Chaplin'i sınır dışı etmeye hazırlanıyordu. Yeni ortaya çıkan gizli servis belgeleri de bu bağlamda hazırlanmıştı. FBI'ın doğrudan görevlendirmesiyle MI5 sadece Chaplin'in gerçek doğum yerini açığa çıkarmaya çalışmakla kalmamış, onun komünist çevrelerle olan ilişkisini ispat edebilmek için de epeyce mesai harcamıştı. MI5 ajanları, Amerikalılar tarafından verilen Chaplin'in aslında Fransa'da Israel Thornstein ismiyle dünyaya geldiği bilgisini de araştırmışlardı.
Başka bir iddiaya göre Chaplin Rusya'daki pogromlardan kaçarak İngiltere'ye yerleşen Yahudi bir ailenin çocuğuydu. Nazilerin de Chaplin'i Yahudi olarak tanımlamaları bu noktada dikkat çekicidir. Ancak somut olarak Chaplin'in 1920 yılında aldığı bir pasaporttan başka bir belgeye de ulaşılamamıştı. MI5'in bir yöneticisi bu konu hakkında düştüğü notta "Chaplin'in doğumuna dair herhangi bir kaydın bulunmaması ilginç, fakat bunun bizim güvenliğimiz açısından o kadar da hayati bir mesele olduğunu sanmıyorum" diyordu.
Hoover ise İngiliz meslektaşlarının ulaştığı bu sonuçtan hiç memnun değildi, çünkü Chaplin'i sınır dışı edebilmek için ihtiyaç duyulan delilleri elde edebileceğini umuyordu. Fakat delile kimin ihtiyacı vardı ki? 1952 sonbaharında Chaplin'in İngiltere'ye gitmesi üzerine Hoover derhal Amerikan aleyhtarı faaliyetler iddiasıyla ona karşı bir dava açarak, ABD'ye giriş yasağı konulmasını sağladı.
Fakat FBI bunu yapmakla amacına hiç de ulaşamadı: Chaplin her ne kadar Avrupa'ya yerleştiyse de, ABD'nin en sevilen sanatçılarından biri olarak kalmaya devam etti. 1957 yılında "New York'ta Bir Kral" ismi filmiyle, McCharty dönemini teşhir eden belki de en politik filmini çekti. Chaplin nerede doğmuş olursa olsun, kökeni ne olursa olsun, ezilenlerden yana aldığı tavizsiz tavrıyla milyonların gönlünde taht kurmaya devam ediyor.
Chaplin, ancak 1972 yılında Oskar Özel Ödülü'nü almak için yıllar sonra ABD'ye geri döndü. Takip eden yılda City Lights adlı filme bir kez daha Oscar ödülünü kazanmıştır. 1975 yılında 86 yaşında iken İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından şövalye unvanına layık görülmüştür.
Alıntıdır.
The Kid - Yumurcak , 1921
The Gold Rush - Altına Hücum , 1925
City Lights - Şehir Işıkları ,1931
Modern Times - Modern Zamanlar , 1936
İyi seyirler
SB.
HERKES İÇİN İNSANLIK
***