Translate

15 Şubat 2015 Pazar

KRALİÇE MARGOT






KRALİÇE MARGOT - QUEEN MARGOT

Yönetmen: Patrice Chéreau , 1994 ,Almanya,Fransa,İtalya
Oyuncular: Thomas Kretschmann, Vincent Pérez, Asia Argento, Isabelle Adjani, Daniel Auteuil

Konusu: Ağustos 24, 1572, yaşananlar tarihe St. Bartholomew katliamı olarak geçer. Fransa topraklarını dehşet bir mezhepler savaşı kasıp kavurmaktadır. Barışı sağlamanın olası tek yolu soylular arasında gerçekleştirilecek zoraki bir evlilikten geçmektedir. Kral Charles ın kız kardeşi Margot ile Hugenot kralı Henri nin evlenmesi gerekmektedir. 



Filmin müzikleri Goran Bregoviç'e ait. Türk ezgilerini de kullanmış, özellikle kanun.(Fransızca olan 2.bölüm videonun ilk sahnelerinde dinleyebilirsiniz.)


Goran Bregoviç ve Queen Margot müziği:

GORAN BREGOVİÇ - LULLABY

SANKİ DEVLERİN AŞKI ! KİM KİMDEN ALDI ACABA ?

MOĞOLLAR- DEVLERİN AŞKI






Aziz Bartolomeus Yortusu Kıyımı

Saint Barthelemy Katliamı, 'Aziz Barthelemy Günü'ne denk düşen 24 Ağustos 1572 tarihinde Fransa'da Katolikler tarafından Huguenot denilen Protestanlara karşı gerçekleştirilen katliam.

Bu katliam Fransa ve İspanya'nın Flanderes bölgesini denetim altına almak istemesi nedeniyle ve Katolik ile Protestan asilzadeleri arasındaki iktidar çekişmesinden dolayı meydana gelen olaylardan biridir.

Fransa Kralı IX.Charles'ın İspanya'ya yakınlığı ile bilinen annesi Catherine de Medicis'in I. Henry, Duke Guise'i kullararak kralın Protestan yardımcısı Amiral Gaspard de Coligny'ye düzenlediği suikastir. Olaydan yaralı kurtulan ve evinde ağır yaralı yatmakta olan Coligny'i öldürmek için ikinci bir saldırı düzenleyen katolik asilzadeler bunu başarmışlar ancak bu kez önü alınamayan bir katliama sebep olmuşlardır.

24 Ağustos 1572 sabaha karşı beyaz haçlı giysileri giymiş Katolikler evlerinde uyumakta olan Protestanlara saldırdılar. Önce Pariste başlayan katliam daha sonra bütün ülke geneline yayıldı. İki gün süren katliam sonucunda resmi olmasa da onbinlerce Protestanın öldürüldüğü tahmin edilmektedir.

26 Ağustos 1572'den sonra sağ kalan Fransız asıllı Protestan soyluların tamamı dinlerini terkederek Katolikliği kabul etmiş, halk tabakası ise İsviçre ve Almanya'ya sığınmıştı. (wikipedia)


Fransa kralı II. Henri'yle Catherine de Médicis'nin oğluydu. Önce Anjou dükü unvanını aldı. Kardeşi IX. Charles'ın hükümdarlığı sırasında ülkenin gerçek egemeni olan annesi Catherine de Médicis tarafından Huguenot'lara (Fransız Protestanları) karşı savaşan krallık ordusunun komutanlığına getirildi. Bu görevi sırasında Huguenot önderlerinden Condé prensi Louis I de Bourbon'u Mart 1569'da Jarnac'ta, Gaspard de Coligny'yi ise aynı yılın ekiminde Moncontour'da yenilgiye uğrattı. 1572'de annesinin binlerce protestanın katledildiği Aziz Bartolomeus Yortusu Kıyımı'nı düzenlemesine yardımcı oldu.

Henri'yi öteki kardeşlerinden daha çok seven ve yükselmesi için nüfuzunu kullanan annesi Catherine onu 1572'de boş bulunan Polonya tahtına aday gösterdi. Henri Mayıs 1573'te Polonya kralı seçildi. Ama Charles'ın Mayıs 1574'te ölmesi üzerine Polonya'dan Fransa'ya dönerek 13 Şubat 1575'te Reims'de Fransa kralı olarak taç giydi. İki gün sonra da Lorraine Hanedanından gelen Louise de Vaudémont'la evlendi ve hiç çocukları olmadı.

Fransız Din Savaşları (1562-1598) III. Henri'nin hükümdarlığı sırasında da sürdü. Henri Huguenot'lara yeniden savaş açtıysa da 1576'da Blois'de toplanan États Généraux kralın aşırı harcamalarından bunaldığı için ona gerekli maddi yardımı sağlamayı reddetti. 1576'da sürüpgiden din savaşlarından bıkmış olan Henri, Monsieur Barışı'nda Katoliklerin savaş alanı zaferlerini göz ardı edip din özgürlüğü başta gelmek üzere Huguenot'lara bir takım ayrıcalıklar tanıdı. Bu ayrıcalıklara öfkelenen aşırı Katolikler, İspanya'nın da desteğiyle Guise Dükü Henri'nin önderliğinde Kutsal Birlik'i oluşturdular. Henri, Kutsal Birliğin baskısıyla Huguenot'lara yeniden savaş açmak zorunda kaldı.

1577'de imzalanan Bergerac Antlaşması'yla çatışmalar geçici olarak sona erdi. Poitiers Fermanı'yla Huguenot'lar bazı özgürlüklerini yitirirken, Katoliklerce kurulan Kutsal Birlik de dağıldı. Ama Henri'nin kardeşi François'nın ölümünün ardından, Huguenot'ların önderi Navarre'lı Henri'nin (sonradan IV. Henri) tahtın varisi olması (1584) üzerine harekete geçen Katolikler, Guise 3. dükü Henri'nin önderliğinde Kutsal Birlik'i yeniden kurdular.

Annesinin öğütlerine uyan III. Henri, Huguenot'lara hoşgörü gösterilmesi amacıyla çıkarılan eski fermanları yürürlükten kaldırarak Kutsal Birlik'i yatıştırmaya çalıştı. Ama Katolikliği yeterince güçlü biçimde savunmadığını düşünen birlik üyeleri Henri'yi tahttan indirmek için harekete geçtiler. Henri, Kutsal Birlik'in kalelerinden olan Paris'te Protestan bir kral istemeyen ve Birlik'in kışkırttığı halkın ayaklanması üzerine 12 Mayıs 1588'de (Barikatlar Günü) Chartres'a kaçmak zorunda kaldı. Ama Aralık 1588'de Blois'da États Généraux'nun toplanmasından yararlanarak Guise dükünü ve Lorraine kardinali olan kardeşi Louis'yi öldürttü. Kutsal Birlik'in düşmanlığını daha da artıran bu olayın ardından, Navarre'lı Henri'yle ittifak kurmak zorunda kalan kral onunla birlikte Paris'i kuşattı.

Ama 1 Ağustos 1589'da, huzuruna çıkmayı başaran Jacques Clément adlı fanatik bir Dominiken keşişince hançerle ağır bir biçimde yaralandı, ertesi sabah da yaşamını kaybetti. Ölmeden önce veliaht ilan ettiği Navarre'lı Henri tahta çıktı.





***

Bir başka kıyım...

GÜLÜN ÖTEKİ ADI / KATHARLAR KATLİAMI

Önsöz

Uygarlığın tanyeri kolay ağarmadı. İnsanoğlu ateşi ne zaman buldu, bilinmiyor. Ateş gece karanlığında küçük bir aydınlıktır; ama insan aklının aydınlanması için tarih babanın sabrıyla uzun süre beklemek gerekiyordu.

Karanlığın koyuluktan alacalığa dönüşmesi için ne kadar süre geçti, sorusunu yanıtlamak da güçtür. Zifir rengindeki göğün ötesinden berisinden belli belirsiz ışınlarla delinmesi, sonra karanlığın daha da yoğunlaşıp toplumların üstüne çökmesiyle geçen yüzyıllar, kaç kuşağı toprağa gömdü?

Tarihte örnekleri var; kimi zaman tanyeri ağarır gibi olmuş; insan "gün doğuyor" diye umutlanmış, sonunda yıkıcı bir düş kırıklığına uğramıştır.

Geçmişin bir evresinde din bağnazlığı, dünyanın her yerinde birbirinden ayrı gibi görünen, ama özde bir sayılan düzenler kurmuştu. Düzenlerin temel kuralı neydi? İnanacaksın, tapacaksın, düşünmeyeceksin, kuşkulanmayacaksın, yalnız emirleri yerine getireceksin; Tanrı adına yeryüzünde egemenliği elinde tutan buyurganların kurduğu düzeni, aklın süzgecinden geçirmeden benimseyeceksin.

Kim ki bu düzeni değiştirmeye kalkar, yine Tanrı adına katli vaciptir.

Doğudan batıya, kuzeyden güneye gezegenimizi saran bu düzene -yine tanrılar adınabaşkaldıranların karanlığı dağıtmak yolunda katkıları büyüktür. Batıda "Reform"devinimi "Uyanış" ve "Aydınlanma" çağlarının belirleyicisi değil mi? 

Luther'in Roma'daki Papa'ya kafa tutması, yine din adınaydı; dinsel mantığa dayanıyordu, ama akıl yolunu açarak insan düşüncesine kilisenin kubbesi altında sıcak bir mum yaktı.

Peki, Luther'den öncesi yok muydu? Tarihte hep öncüller ve ardıllar vardır. Hiçbir olgu, bir oluşumun omurgasına eklemlenmeden gerçekleşemez. Ayrıca Kathar Şövalyeleri'ni tanıdığımız zaman, insanlığın soyağacında Şeyh Bedreddin'e ne kadar yakın bir dal oluşturduğunu düşünüyoruz, iki akımın da karanlığın cellatlarına boğdurulması, yazgılarındaki benzerliği vurguluyor.

Kathar Şövalyeleri kilisenin buyruğuyla odun ateşlerinde yakıldılar. Biliyoruz ki tarihin karanlığında yakılan her insan geleceğin aydınlığında bir kıvılcım oluşturmuştur ve her kanlı yenilgi daha sonraki dönüşümlerin tohumlarını toprağa serpmiştir;

Nâzım Hikmet bu gerçeği, idam fermanını algılayan Şeyh Bedreddin'de dile getirir:

Bedreddin gülümsedi, Aydınlandı içi gözlerinin, dedi:

— Madem ki bu kerre mağlubuz netsek, neylesek zaid.

"Bu kerre mağlubuz," dedi Bedreddin; bu sözün içinde geleceğe güven var.

Elinizde tuttuğunuz bir tarih kitabı değil, insanlığın damarlarında dolaşan özsuyun kaynaklarından birini size tanıtan bir öykü, roman ya da bir başka tür, ama kesinlikle masal değil; gerçekliğin soylu bir serüveni.

Kathar Şövalyeleri'nin Türk okuruna Mine Saulnier'nin duyarlı kalemiyle tanıtılması, kitaba değerini veren ana niteliktir. Pirene Dağları'nın kuzeyinden başlayan insana dönük bir inanç akımının sosyal adaleti içeren toplumsal bir düzene dönüşmesi; sonra da Türkiye'nin ovasına, kasabasına ulaşan rüzgârlara karışması, tarihte ilginç sayfalar oluşturuyor. Mine Saulnier'nin üslubunda biçimlenince, o günleri yeniden gündeme getiren bu kitap güncelleşiyor.

Türkiye'de bugün bile "vicdan özgürlüğü" ve "sosyal adalet" gündemin birincil maddeleri değil mi?

Bu kitap, Oksitanya'daki odun ateşinde yakılan ya da Serez Çarşısı'nda asılan insanın serüvenidir. Her zaman yinelendiği gibi insan kolayca insanlaşamadı; bugün de önümüzdeki yol kısa değil.

İlhan Selçuk
1989
.....

Önsöz

Gülün Öteki Adı tarihsel karşılaştırmalarla kültürlerin birbirlerini nasıl etkileyebileceğine işaret ediyor. Küçük Asya ve Balkanların, Hıristiyanlık ve İslamiyet içindeki mezheplerin gelişim sürecinde dönem dönem oynadıkları önemli rolü gösteriyor. Bunlar arasında devamlı ve en etkileyici olanı, şüphesiz düalist düşüncedir. Katharizm öğretisinin altyapısını oluşturan düalist düşünceye Manes'e kadar gitmeden değinmek gerekirse: Altıncı yüzyılda Ermenistan, Küçük Asya ve Trakya'da yayılan Pavlusçuluk, 870'lerde en saf haliyle Tibrike'de (Divriği) ortaya çıkıyor ve V. Konstantin'in Malatya ile Erzurum'dan tehcir ettiği halklarla birlikte Bulgaristan'a yayılıyor.

Onuncu yüzyıl ortasında Aziz Bogomil tarafından yeniden yorumlanan Pavlusçuluk, Balkan Slavları arasında yayılarak Konstantinopolis'e kadar uzanıyor. On beşinci yüzyıla kadar Bosna-Hersek'te gelişen Bogomilizm, on birinci yüzyıldan sonra özellikle haçlı orduları ve uluslararası tüccarlar aracılığıyla Batıya yayılıyor. İlgi çekici noktalardan biri de, on dördüncü yüzyılda, Fransa Krallığı'nda Katharizmin yok edildiği dönemde Philadelphia'da (Alaşehir) etkin bir Kathar Kilisesinin olmasıdır. Daha da iyisi, Alaşehir'de bulunan bir yazıttan yola çıkan I. Henri Gregoire*, dördüncü yüzyılda Küçük Asya'daki Kathar inançlarının, yedi-sekiz yüzyıl sonra Batı Avrupa Katharlarının inançlarıyla aynı olduklarını kanıtlamıştır.

Gülün Öteki Adı'nda belirtildiği gibi Simavnalı Bedreddin'in öğretisi ve hareketi daha kısa sürse de aynı topraklarda doğmuş ve yayılmıştır. Bedreddin, Osmanlı'nın yeni fethettiği Edirne yakınlarında Hıristiyan bir anneden doğmuştur. Babası da ilk akıncı Selçuklu beylerinin torunlarındandır. Babasının gözetiminde İslamiyet'i öğrenmiştir. Ama I. Mehmet tarafından sürgüne gönderildiği İznik'ten kaçtığında, önce Kastamonu ve Sinop ardından Kırım'a gittikten sonra vardığı Besarabya'da (Romanya), Hıristiyan bir prensin yanına sığınmıştır. Osmanlı karşıtı propaganda çalışmalarını Dobruca ve Deliorman'a sınır olan Besarabya'dan başlatmıştır. Aynı anda, aynı çalışmayı Manisa ve İzmir çevresindeki yandaşları Şii, Yahudi ve Hıristiyanlar arasında yürütür.....

*'Henri Gregoire, "Küçük Asya, İtalya ve Fransa Katharları", Memorial Louis Petit,Bizara Tarih ve Arkeolojisi Hikâyeleri, Bükreş Fransız Enstitüsü Bizans Araştırma Merkezi, 1948, s. 142-15

Jacques Thobie
Paris-8 Üniversitesi Em. Profesörü ve İstanbul Fransız Enstitüsü Anadolu Medeniyetleri Araştırmaları (eski) Müdürü…..2000

....

Kılıçlarından kan damlayan Kuzeyli Baronlar,zırlarını şakırdatarak geldiler, Başpapaz Arnaud Amaury'nin huzurunda diz vurup sordular:

— Kathar sapkınları çoluk çocuk Beziers Katedraline sığınmış. Onları korumak isteyen dini bütün halk, Katoliğiyle, Yahudisiyle aralarına karışmış. Tanrının kullarını şeytana tapanlardan nasıl ayıracağız Peder? Katharlar üstüne haçlı seferini Roma adına yöneten Başpapaz yanıtladı:

—Hepsini öldürün! Tanrı kendi kullarını ayırır.

(Beziers katliamı-Massacre at Béziers) 22 Temmuz 1209

Kavuklulardan ikincisi Şekerullah bin Şehabeddin
imiş. Dedi ki:

— Bu sofinin başına birçok kimseler toplandı.
Ve bunların dahi şeri Muhammediye muhalif nice işleri aşikâr oldu. Kavuklulardan üçüncüsü şıkpaşazade imiş.
Dedi ki:

— Sual: Ahir Börklüce paralanırsa imanla mı gidecek, imansız mı?

— Cevap: Allah bilir anın çünküm biz cinin mevti halini bilmezüz..

Nâzım Hikmet

(Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı)




GÜLÜN ÖTEKÎ ADI
Kathar Şövalyelerinden Şeyh Bedreddin Yiğitlerine
Mine G.Kırıkkanat -kitap




not: 
Papa III. Innocentius dönemi:

Saldırı yapılan bölge, kültürel, bilimsel, ekonomik olarak Yukarı Fransa'ya benzemiyordu. Bölgede Yunanca, İbranice ve Arapça ders olarak okutuluyor ve Endülüslerle senkronize hareket ediliyordu. Kuzeydeki asiller isimlerini yazamazken buradakiler edebiyat ile uğraşıyorlardı.

Katliamdan sonra


Bölge harap edildi, on binlerce insan kılıçtan geçirildi, canlarını kurtaranlar daha sonra Engizisyonda yargılanıp yakıldı. Avrupa üç yüz yıl daha geriye gitti.





Bu katliamı işleyen Kate Moss'un "Labirent" isimli kitabı (kurgu gerçek karışık) 2 bölüm halinde dizisi de var.





***


Türkiye güçlü bir ülkedir ve gücünün farkına vararak, tıpkı 1937 yılında imzalanan Saadabat Paktı, Balkan Paktı gibi anlaşmalar yaparak Hazar çevresi ülkeleri ve diğer bölgelerdeki ülkeler ile arasını düzeltmek zorundadır. Zaten bu ülkeler ile ilişkilerini iyi tutmadan bir çıkış yakalayamaz. Nur Sultan Nazarbayev'in de dediği gibi Türkiye, AB'ye baktığı kadar bu oluşumlara da baksa büyük bir açılım olabilir. Nazarbayev, Türkiye AB'ye sarf ettiği enerjinin yüzde 25'ini    Doğu'ya  Asya'ya  çevirse   dünyanın dengeleri değişir" diyor. Bizim bunun farkına varmamız ve Batı'yı da ihmal etmeden yönümüzü kesinlikle Doğu'ya çevirmemiz lazım. Çok yönlü bir dış politika uygulamalıyız. Batı doğuya demokrasi ihraç ederken kendine karşı blokların oluşmasına da ortam sağlıyor.   Asya'da  yeni  oluşumlar  var. Amerika  bile  'gelecek  Asya'dadır!  Diyor...

Özellikle Ukrayna'daki başarısızlıklarından sonra Batı'nın  demokrasi  çalışmaları  biraz   farklılaştı.  Türkiye SSCB'nin dağılması ile ortaya çıkan bir ülke değil. İran ve Türkiye gibi imparatorluk ülkelerinde daha farklı yapılanmalar daha geniş çalışmalar yapılmaktadır.

Herşey demokrasinin yaygınlaştırılması teziyle başladı. 1997'de Amerika Birleşik Devletleri yönetimi,    yeni bir yüzyıl için ulusal güvenlik stratejisi adı verilen bir çalışma yayınladı. Çalışmada: 'dünyanın Amerika'nın liderliğine ihtiyacı vardır.   ABD liderlikte rakipsizdir dolayısıyla dünyanın her köşesine ilgi duymaktadır'   diyor  ve Amerika'nın milli güvenliği için  kuvvetli bir askeri güce, küresel ekonomiye   ve dünyada demokrasinin yaygınlaştırılması şartına dikkat çekiliyordu. Aslında bu projenin tohumları 20 yıl önce atılmıştır. Reagan projesi diye de adlandırılan   'project democracy'   yani demokrasi projesi 1980'lerde kongrede yasalaştı. Amaç tüm dünyayı sivil toplum örgütleri marifetiyle yönlendirmek ve bunu göze batmadan yapmaktı... Bu proje kapsamında ulusal  demokrasi fonu   yani sıcak dolarlar çeşitli  merkezler  tarafından   gerekli yerlere akıtıldı..   Böylece partiler sendikalar sivil toplum örgütleri media üniversiteler vesair büyük güçlerin çıkarları doğrultusunda yönlendirildi. Bu Yugoslavya'da da tüm balkan ülkelerinde ve Kafkas ülkelerinde ve dünyanın birçok ülkesinde uygulamaya konuldu

Daha önce belirttiğim gibi ortadaki demokrasi anlayışı batılı ülkelerin hedefleriyle uyum içindedir. Ve bu eski bir hikâyedir. Osmanlı imparatorluğu parçalanıp güneydoğu bölgesine   ve Suriye'ye elkoyan Fransızlar  'kendilerini idare etmekten aciz bir halka  ileri bir uygarlığı hediye ettiklerinden' söz etmişlerdi. 1918'de de Mondros'da silahları bırakma anlaşmasından sonra Suriye'nin işgali bu gerekçeyle gerçekleştirilmişti.   Gürcistan  Ukrayna ve Lübnan'da sahnelenen oyun hep aynıydı.. Demokrasi projesinin en önem verdiği kurumların başında medya geliyor.1999'da amerikan kongresi Sırbistan'ın demokratikleştirilmesi için 25 milyon dolar tahsis etti. Kırgızistan'a 4 milyon dolar ayrıldı.


Demokrasi  yaygarası  koparanlar  müthiş   çifte  standartlıydılar.   Kendi ülkelerinde  azınlık kültür ve  dilleri  dinleri asla  kabul  edilmez  batı Trakya'da  rahmetli Mehmet   Emin Aga  2 günde  bir  saldırıya  uğrar  Türk demek  yasaklanırken,  'demokrasi  havarileri  Azerbaycan,   Tebriz, Kafkasya  Balkanlarda  'özgürlük  çalışmaları  yaparlar…

Karabağ soykırımın  merkezidir  hem de  100  yıldır  Kıbrıs'da   toplu  katliamlar  yapılmıştır,  Daha  40  yıl  önce  Cezayir  halkının  yüzde  15'i,  Afrika'nın  yüzde  25'i  kıyıma  uğramıştır.  Demokrasi  havarileri bunlarla  ilgilenmez….Din   özgürlüğü   diye  mangalda  kül  bırakmayanlar  tüm  dünyada  Müslüman  nüfusa  işkence  eder,  camileri  yıkar,  inanılmaz  boyutta  paralar  Evanjelist  kiliseler  emrinde  misyonerliğe   tahsis   edilir…

1800'lerin sonundan itibaren Ortadoğu'nun anahtarı. Ayrıca dinleme sistemi ECHELON'un en iyi çalıştığı 3 yerden birisi Kıbrıs. Biliyorsunuz   geçenlerde   savaş  gemilerimiz  bir  gövde  gösterisi  yaptı.  İyi  de  aynı  günlerde  'Türk'  petrol yasasıyla  petrolümüz  elimizden  kaymaktaydı.  Türkiye  öyle  bir  coğrafyada   ki,   altımız  petrol ve  maden  kaynıyor…Konya ovasına  gelip  giden   yabancı  maden arama  ekiplerinin haddi   hesabı yok.  Konyanın  altı  gümüş  deniyor. Bergama da  altın  var.  Doğumuz  petrol   kuzey   de  Bor  yatakları...

Avrupa tarihten gelen bir hazımsızlık içinde. Türkiye'yi ve Türkleri anlayamıyorlar. Bu konuda çok zorlanıyorlar, elleri o kadar kanlı ki bizleri de kendileri gibi sanıyorlar. Bunlar bütün Afrika'yı Avrupa'yı kana bulamış insanlar. Avrupa tarihi birbirini katleden dini siyasi gruplarla örülüdür.  Soykırımlar tarihi Avrupadadır. Hazreti Muhammed'e söz edenler 1572 Katolik Protestan savaşlarına bir daha göz gezdirmeliler.  Acaba neden Aziz Paul'ün tüm heykelleri eli kılıçlıdır. Avrupa  ifade  özgürlüğünde  çok  gerilerde.. 

Bugün  içimizdeki  turuncular  Avrupa'nın  kayıtsız  şartsız   çağdaşlığı  temsil  ettiğine  inananlar, 'Biz adam olmayız,  biz  geriyiz!'e  inandırılmış  zavallılar…Eğer Avrupa'da bugün olan biten daha yakından izlenirse  Türkiye  ve Doğu  ülkelerinde   Özde  çok daha büyük bir  özgürlük hoşgörü  olduğu  anlaşılır…

Düşünün bugün  Avrupa'nın yarısı  krallıkla  yönetilmektedir… Dün  Avrupanın yarısında   İspanyadan italyaya  Almanyaya  faşist  dikta  rejimleri  vardı  bazıları  1970'lere kadar  ülkelerin   başındaydı…

Bence kendi değerimizi iyi  öğrenmenin  tam  zamanı!

BANU AVAR



Aziz Pavlos







İYİ SEYİRLER,
SB.





ilgili