"Altın Çağ" filmindeki "Bakire Kraliçe"
I. Elizabeth sadece bizde değil, İngiltere’de de gündemindeydi.
Bunun başlıca nedeni, İngiltere’de dinin ve milliyetçiliğin yükselişe geçmesi. Bu çevreler "kutsallık" mertebesine çıkardıkları "Bakire Kraliçe"yi özlemle anıyor. Ve dolayısıyla bu durum "Bakire Kraliçe" dönemine ilişkin tartışmaları da beraberinde getiriyor. Bizim açımızdan ilginç olan ise, bu tartışmaların merkezinde biz Türklerin olması.
"Bakire Kraliçe"yle ilgili tartışmalara geçmeden önce yazımıza bir tespitle başlayayım:
Deniyor ki, "Altın Çağ" filminde I. Elizabeth "Türk Sultanı’yla mı evleneyim" sözünü müstehzi bir ifadeyle söyledi!
Sanıyorum kendisiyle alay ediyordu! Ya da filmi çekenlerle!
"Bakire Kraliçe" (1533-1603) 16. yüzyılda yaşadı.
Bu yüzyılda Osmanlı Devleti bir dünya imparatoruydu; Mısır, Tunus, Libya, Cezayir, Yemen, Hicaz, Suriye, Kıbrıs, Azerbaycan, Gürcistan, Kırım, Romanya, Macaristan, Bulgaristan, Yunanistan vs Osmanlı’nın hákimiyet alınıydı. Osmanlı kara ordusu Viyana kapılarında, donanması Fransa Nice kıyılarındaydı. Karadeniz ve Kızıldeniz tamamen Türk iç denizi, Akdeniz ise "Türk Gölü"ne dönüşmek üzereydi.
Böyle bir imparatorluk karşısında, sosyal ve politik meselelerle uğraşan; İspanya’nın her an yutmaya hazır olduğu bir İngiltere Kraliçesi, Türk Padişah’ından alay eder gibi bahsedecek öyle mi? Hadi oradan!
Kraliçe I. Elizabeth biyografisine geçmeden önce dönem şartlarını bilmemiz gerekiyor. Bunun için ise bir aşk hikáyesi hakkında bilgi sahibi olmamız şart!
TENİ BEYAZ DİYE İDAM EDİLECEKTİ
I. Elizabeth’in babası VIII. Henry farklı bir kraldı. 1491’de dünyaya geldi. 11 yaşında, İspanya Kralı Ferdinand’ın dul kızı Catherine d’Aragon ile evlenmesine karar verildi.
18 yaşında hem kral oldu hem de dünya evine girdi. 25 yaşında Anne Boleyn adlı genç bir kıza aşık oldu.
Evlenmek istedi. Ama...
Ama İngiltere, Batı Avrupa ülkeleri gibi Katolik’ti.
Katoliklerde boşanma ancak Papa’nın izniyle olabiliyordu.
Henry, Papa'dan boşanmak için gereken izni alamadı. Katolik İspanya'nın kralı da bu boşanmaya karşı çıktı ve Kraliçe Catherine aracılığıyla İngiliz sarayındaki ağırlığını sürdürmek istedi. Papa'ya baskı yaptı.
Diğer yanda Kral Henry de İspanya’nın, içişlerine müdahalesinden rahatsızdı.
Sonuçta: Bir yıl önce Martin Luther'in tüm kitaplarını yaktıran, Protestanları idam ettiren ve bu nedenle Papa tarafından "Dinin Savunucusu" unvanını alan Kral Henry, yeni bir kilise ve mezhep kurdu: Anglikanizm.
Görünür neden aşk gözükse de, iki ülke arasındaki kıyasıya çekişme, İngiltere reformlarını ateşleyen fitil oldu. Böylece Avrupa’da doğmakta olan Rönesans İngiltere’ye geldi.
Bu gelişmenin bir diğer boyutu ise, İngiltere’de burjuvazinin tarih sahnesine çıkmasıydı; bu yeni üretim biçimi kendi değerlerini topluma kabul ettirmek istiyordu.
"Reformist" Kral Henry bu arada áşık olduğu Anne Boleyn ile gizlice evlendi.
Aynı yıl, 7 Eylül 1533’te I. Elizabeth doğdu.
Ancak şansızdı: Teninin fazla beyaz olması nedeniyle hayalet olduğu söylenerek celláda teslim edildi. Elizabeth, annesi Boleyn sayesinde kurtarıldı.
Elizabeth kurtarıldı ama annesi üç yıl sonra, başka erkeklerle zina yaptığı gerekçesiyle kafası uçurularak idam edildi.
Kral Henry on gün sonra Jane Seymour ile evlendi.
Jane Seymour, bir yıl sonra Kral Henry’e en büyük armağanı verirken; Prens Edward’ı doğururken öldü.
Kral Henry 1543’te ölünce, Edward 9 yaşında, "VI. Edward" olarak tahta çıktı. VI. Edward 16 yaşında çocuksuz olarak ölünce, I. Elizabeth'in diğer üvey kardeşi (Kraliçe Catherine’in kızı) I. Mary, Kraliçe oldu. İlk kez İngiltere tahtında bir kadın oturdu.
I. Mary de çocuksuz öldü ve böylece I.Elizabeth 17 Kasım 1558 tarihinde 25 yaşındayken tahta çıktı.
Evet, bu bilgilerden sonra Kraliçe I. Elizabeth’in "müstehzi ifadeyle konuşması" meselesine gelebiliriz...
OSMANLI TARİHİNİ DEĞİŞTİRDİ
Önce bir olgu:
16. yüzyıl boyunca en güçlü Hıristiyan devleti İspanya idi.
Osmanlı ise yazdığım gibi bir dünya deviydi.
Bu iki süper güç yüzyıl boyunca birbirleriyle çatıştı.
Osmanlı siyaseti gereği, Katolik İspanya’ya karşı, hep Protestan Hıristiyanların koruyucusu oldu.
İspanya tahtında Kral II. Felipe (1527-1598) vardı. Sadece İspanya’nın değil Sicilya, Napoli, Portekiz ve Hollanda’nın da hükümdarıydı. Venedik, Ceneviz, Malta kontrolü altındaydı.
I. Elizabeth’in üvey kız kardeşi Mary ile dört yıl evli kaldı.
Mary ölünce tahta geçen Kraliçe I. Elizabeth ile de evlenmek istedi. Olmadı.
İspanya, İngiltere üzerindeki nüfuzunun bitmesini, hele hele Protestanlığın gelişmesini istemiyordu. "Bakire Kraliçe"yi gözüne kestirdi!
I. Elizabeth’i zor günler bekliyordu. Kendisi ve ülkesi tehdit altındaydı.
İmdadına Osmanlı yetişti.
Osmanlı, önce İngiliz ticaretini destekledi. 11 Eylül 1581 anlaşmasına göre, İngiliz gemileri Akdeniz’deki Türk limanlarına rahatça girip ticaret yapabilecekti.
İspanya Kralı II. Felipe, Osmanlı’yı karşısına almak istemedi; ince bir diplomasi yürütüp, "barış çubuğu" içmek istedi.
Bu hal, Fransa ve İngiltere’yi korkuttu; biliyorlardı ki Osmanlı yanlarında olmazsa, İspanya onları yutardı.
Osmanlı, II. Felipe’e yüz vermedi. İngiltere’nin koruyuculuğuna devam etti. İlk İngiltere elçisi William Harborne, 26 Mart 1583’te İstanbul’a gelerek göreve başladı.
O tarihlerde Osmanlı tahtında Sultan III. Murad (1546-1595) vardı. Osmanlı, topraklarını genişletmeyi sürdürdü: Fas, Lehistan, Tebriz ve Şirvan gibi İran’ın bir bölümü vs.
Kraliçe I. Elizabeth, Osmanlı yönetiminin gönlünü hoş etmek için, yalnız padişahı değil, padişahın annesi Valide Sultan Nurbanu’yu, eşi Safiye Sultan’ı, hocası Sadeddin Efendi’yi, vezirlere, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa gibi komutanları hediyelere boğdu. Mektuplarında, "putperest" dediği Katoliklere karşı Türk yardımı istedi. Kendini İslam’a yakın göstermek için, Protestanlıkta da tıpkı Müslümanlıkta olduğu gibi resimlere ibadetin yasak olduğunu yazdı.
III. Murad yanıt mektubunda şöyle dedi:
"Siz dahi südde-i sa’adetime ita’at ve inkıyada sabit-kadem olup, ol caniblerde vakıf ve muttali olduğunuz ahbarı arz ve ila’m etmekden hali olmıyasız."
Kısaca, "siz büyük bir mutlulukla Osmanlı’ya bağlandınız, gerisini merak etmeyiniz" diyordu.
Osmanlı desteğini alan I.Elizabeth, 1588’de "İspanya Armadası" denilen deniz savaşında İspanya’yı yendi. Osmanlı donanması bu savaş sırasında İspanyol gemilerini Akdeniz’de oyaladı ve savaşın, dolayısıyla tarihin seyrini değiştirdi.
Bu savaş sonrasında İngiltere büyük bir güç olarak tarih sahnesine çıkarken, Protestanlık artık durdurulamaz oldu.
TARİH YENİDEN YAZILIYOR
Gelelim bugüne:
İngiltere’de tarih kitaplarının yeniden yazılması gündemde.
Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Trevor Philips, Türkler’in, İngiltere-İspanya Savaşı’nda Kraliçe I. Elizabeth’i kurtardığını, bunu tarih kitaplarına yazmak gerektiğini söyledi.
İngiliz Daily Mail gazetesi, "Şimdi de azınlıkları mutlu etmek için mi tarih kitaplarımızı değiştireceğiz" başlığını attı.
İngiliz milliyetçileri, "İngiltere tarihi şanlı zaferlerle doludur, kimsenin yardımına ihtiyacımız yok" diye tepki gösterdi.
Yani mesele döndü dolaştı yine bizim başımıza "patladı!"
Londra Üniversitesi’nden Jerry Brotton, Kraliçe’nin, Osmanlılardan yardım istediği mektubu, 2004 yılında ortaya çıkardı. Ancak bu belgeye karşı çıkanlar da oldu. Dr. Simon Adams, "Mektup 1585’te yazılmış. Yani savaştan tam üç yıl önce" diyordu.
Tartışmalar hala sürüyor...
Sonuç olarak, kim ne derse desin, hangi filmi nasıl çekerse çeksin; I. Elizabeth bekasını, yani kalıcı olmasını ve ölümsüzlüğünü Osmanlı Padişahına borçluydu!
’Bakire Kraliçe’ istese Osmanlı Padişahı’yla evlenebilir miydi?
I. Elizabeth 17 Kasım 1558 tarihinde iktidar koltuğuna oturduğunda, Osmanlı Sarayı’nın tahtında Kanuni Sultan Süleyman vardı. Aralarında 39 yıl gibi büyük bir yaş farkı vardı.
Üstelik Sultan Süleyman, baş kadını Hürrem Sultan’a hala áşıktı.
Ayrıca iki eşi daha vardı; Mahidevran Kadın ve Gülfem Hatun.
Kraliçe Elizabeth’in kafasındaki "Doğu" ve "Türk" imajı nasıldı, bilmiyoruz. Ama Harem öyle uzaktan görüldüğü gibi Batı masallarına pek benzemiyordu.
Sultan Süleyman’ın eşleri arasında özellikle Hürrem Sultan ile Mahidevran Kadın arasında sürekli saç saça kavga vardı. İki sultanı, ancak Padişah’ın annesi Valide Hafsa Sultan araya girip durdurabiliyordu.
Kayınvalide Hafsa Sultan Saray’a cariye olarak alınmış ve Yavuz Sultan Selim’in karısı olmuştu. İddiaya göre Leh Yahudi’siydi.
Diğer sultanlar gibi, Hürrem Sultan da bu topraklara yabancıydı.
Batı tarihçilerine göre Hürrem Sultan’ın gerçek adı: Roxelana, Roza, Rossa, Rosanne, Ruziac veya La Rossa idi.
İtalyan ve Fransız olduğu iddia edilmekle birlikte, kökeni kesin olarak bilinmiyordu. Rus Papaz Rogatino’nun kızı olduğu da, Kırım Hanı Mengli Giray’ın kızı olduğu da söyleniyordu. Kimilerine göre ise Hazar Yahudi’siydi. (Hazar Yahudileri Türk boyudur- SB)
Dünyayı titreten Sultan Süleyman, Hürrem Sultan’ın bir sözünü iki etmiyordu.
Bir hükümdarla köle kökenli bir kadın arasındaki bu tutkuyu yadırgayan halk, Hürrem Sultan’ın padişaha büyü yaptırdığına inanıyordu.
Kim ne yaparsa yapsın, ne derse desin sonunda Hürrem Sultan amacına ulaştı:
Sarayın tek hákimi oldu. Böylece Osmanlı tarihindeki "kadınlar saltanatı" Hürrem Sultan ile başladı.
Kraliçe I. Elizabeth, Sultan Süleyman’ı eş olarak seçmemekle kendisine ve ülkesine iyilik yapmıştı. Yoksa Hürrem Sultan’dan çekeceği vardı!
NURBANU SULTAN
Kraliçe I. Elizabeth’in koca adayları arasında, Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra tahta geçen II. Selim (1524-1574) de vardı.
Kraliçe I. Elizabeth, Hürrem Sultan gibi bir kayınvalide ister miydi, bilinmez!
Ama II. Selim’in eşi Nurbanu Sultan da çok dişliydi.
Nurbanu Sultan kimi tarihçilere göre İtalyan/Venedikli, kimilerine göre ise Yahudi’ydi!
Ahmet Refik gibi tarihçiler, Nurbanu Sultanı Yahudileri devlet işlerine karıştırmakla suçladılar hep. Yahudi iş kadını Ester Kira’yla olan ticari ilişkileri bu iddiayı güçlendiriyordu.
Nurbanu Sultan, tıpkı kendisini yetiştiren kayınvalidesi Hürrem Sultan gibi devlet işleriyle yakından ilgilendi.
Kraliçe I. Elizabeth, II. Selim’e eş olabilir miydi? Sanmam. Padişah eşi ve kızlarından çok çekmişti ve kraliçeyi görecek gözü yoktu.
Peki, Kraliçe I. Elizabeth tahtın bundan sonraki hákimi III. Murad’la evlenebilir miydi?
Bunun yanıtı için sadece bir örnek olay yazalım:
Nurbanu Sultan kocası II. Selim vefat edince, ölüm haberini kimselere haber vermedi. Kocasının cesedini, oğlu III. Murad Manisa’dan İstanbul’a gelip tahta oturana kadar sarayın buzhanesinde sakladı.
SAFİYE SULTAN
Kraliçe I. Elizabeth kuşkusuz Nurbanu Sultan gibi sert bir kayınvalide istemezdi.
Ama III. Murad’ın eşi Safiye Sultan da Valide Sultan’ı aratmayacak bir kişilikteydi.
Safiye Sultan’ın biyografisi hakkında türlü iddialar var:
Adriyatik denizinden bir gemiyle geçerken korsanlara esir düşmüş, önce Ferhad Paşa’ya sonra güzel ve zeki oluşu nedeniyle Osmanlı Sarayı’na satılmıştı. III. Murad Safiye Sultan’ı çok sevdi. Ama...
Bu durum annesi Nurbanu ile aralarının açılmasına neden oldu.
Nurbanu Sultan, gelini Safiye Sultan’ı gözden düşürmek için oğluna dünyalar güzeli cariyeler sundu. Ne yapsa ne etse III. Murad’ı Safiye Sultan’dan vazgeçiremedi.
Nurbanu Sultan ölünce, Safiye Sultan Osmanlı Sarayı’nın tek hákimi oldu. Rahmetli kayınvalidesi Nurbanu Sultan’ın Yahudi Ester Kira’yla yürüttüğü ilişkileri bile devam ettirdi! Kraliçe I. Elizabeth’le iyi ilişkiler kurdu.
HANDAN SULTAN
16. yüzyıl artık geride kalıyordu.
Kraliçe I. Elizabeth hala bekárdı. Ama artık yaşlanmıştı. Safiye Sultan’ın oğlu III. Mehmed tahta çıktığında 29 yaşındaydı. Kraliçe ise 58 yaşında.
Bu evlilik gerçekleşebilir miydi?
Sultan III. Mehmed’in gözü Handan Sultan’dan başkasını görmüyordu. Dolayısıyla bu evliliğin gerçekleşmesine de olanak yoktu.
Kraliçe I. Elizabeth ile Sultan III. Mehmed aynı yıl 1603’te vefat ettiler.
Şaka bir yana, gelelim sorumuza:
Hani filmde Kraliçe soruyor ya, "Türk Sultanı’yla mı evleneyim" diye?
Öncelikle belirtelim: "Seçen" Kraliçe değil, Osmanlı Padişah’ı olurdu.
Ve "veraset" meselesi yüzünden "Bakire Kraliçe"nin de pek şansı yoktu.
Yazmadan edemeyeceğim:
İngiltere feodalizmi tasfiye edip "kapitalizmin" çarklarını döndürüp toplumu harekete geçirirken, Osmanlı siyasi açıdan dünya devi olmasına rağmen, ticari hayatındaki dinsel gelenekçilik yüzünden hem ticari hem de kültürel anlamda gericileşme sürecine girdi.
Bugün durum ortada; İngiltere nerede biz neredeyiz?
Onlar Kraliçe I. Elizabeth için film üzerine film çekiyor.
Biz her şeyi sineye çekiyoruz!
Soner Yalçın, Hürriyet 2007
***
Yönetmen : Shekhar Kapur , 1998 İngiltere
Oyuncular: Cate Blanchett,Geoffrey Rush, Vincent Cassel
Katolik kraliçe Mary ölür ve tahta pek istenmese de protestan olan ve öldürmeye kıyamadığı kardeşi Elizabeth geçer. Elizabeth in önünde uzun ve bolca dikenli bir yol vardır. etrafında hem destekçileri hem de her fırsatta katolik egemenliği geri getirmeye çalışan insanlar vardır. bunun yanında evlenmesi ve kendisinden sonra tahta geçmesi gereken bir vasil bırakmak zorundadır. Tüm bu zorlukların arasında elizabeth in ingiltereyi nasıl yöneteceği ise tam bir muammadır.
Sadece Cadıları değil, Kilise karşıtlarını da yaktılar....
Sonrasında ise bir Protestan Tahta geçer.....
Fragmanı :
....
ELİZABETH : ALTIN ÇAĞ / Elizabeth: The Golden Age
Yönetmen: Shekbar Kapur , 2007 Fransa ,İngiltere
Oyuncular: Cate Blachett, Clive Owen, Abbie Cornish
Kraliçe Elizabeth'in kuzeni olan İskoçya Kraliçesi Mary Stuart, İngiliz tahtını ele geçirmek için İspanya Kralı Philip ile çeşitli komplo planları yapmaktadır. Elizabeth'in sadık ve güvenilir danışmanı Sir Francis Walsingham, kraliçeyi komplo ve tuzaklardan koruyabilmek için vargücüyle çaba gösterir. İmparatorluğunu korumak için savaşa hazırlanmakta olan Elizabeth, macerapest ruhlu yakışıklı denizci Raleigh'e karşı hissettiği beklenmedik duygular ile kraliyet sarayındaki görevleri arasındaki hassas dengeyi tutturmak zorundadır.
Fragmanı :
***
Osmanlı yardım etmeseydi ,
bugün dünya hangi eksende dönecekti acaba ?
Şimdi ise bulunduğumuz konuma bak !
Dönecek , dönecek ....
SB.