Translate

turkish genocide etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
turkish genocide etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Aralık 2014 Pazar

TAŞNAK KURŞUNU - THE CUT






Beyaz perdeden sıkılan Taşnak kurşunu

Taşnak Kurşununun beyaz perdeden sıkılanı diyebileceğimiz Kesik ( The Cut ) 5 Aralıkta gösterime girdi. Fatih Akın’ın masum Ermenilerin cani Türklerce kesilmesi tezli filminin zamanlaması üzerine düşünülmelidir. Kesik, Ermeni Diasporasının ve Ermenistan’ın tüm hazırlıklarını yaptığı 2015 kampanyasına bir Türk yönetmence beyaz perdeden verilen 100. Yıl desteği olarak okunmalıdır.
Fatih Akın’ın Kesik’inin yurt içinde Ermeni tezlerinin kabulüne yönelik algı oluşturmaya, yurt dışında ise sinemacılık kariyerinin zirvesine tırmanmaya yönelik bir hesabın ürünü olduğu anlaşılmaktadır. Almanya doğumlu, Germen kültür ikliminin ürünü Akın’ın hedefi sinemanın Orhan Pamuk’u olmaktır. Gece Yarısı Ekspresi’ nin yerlisini çeken Türk yönetmen kimliğinin yabancıların damak zevkine uygun düşeceğini hesaplamıştır.

Göçmen çocuğu Fatih’e 100. Yıl filmi çektiren, Diaspora tribününden ülkesini ve halkını aşağılayan film yapmaya sevk eden etkenler üzerine kuşkusuz ki çok şey söylenebilir. Biz Kesik’in figürasyon kalacağı asıl filmi anlayabilmek için 21. Yüz yılı bırakıp kısa bir an için geçen yüzyılın başına dönelim.

20. yüzyılın başlarındaki Taşnak kurşunlarının hedefi sivil halkla birlikte Osmanlı yöneticileriydi. Taşnaksütyun’ un hedefinde Batı destekli kalkışmayla kazanılacak bağımsızlık vardı. Taşnak için terör siyasi sonuca ulaşmak için tercih edilecek en iyi yöntemdi. Ayrılıkçı Ermeni hareketinin politik örgütü Taşnak Partisi’ nin kanlı terör kampanyalarının Osmanlıya maliyeti çok ağır oldu. I. Dünya Savaşı’ nı fırsat bilen Taşnak kalkışmasında 100 bini aşkın sivil hayatını kaybetti. Aynı terör dalgasında İkisi başbakan olmak üzere ( Talat Paşa – Sait Halim Paşa ) çok sayıda sivil ve asker yönetici katledildi.

Kalkışmanın bastırılması, sevk ve iskan, savaş sonucu Osmanlının tasfiyesi, Cumhuriyet’e geçiş kuşkusuz ki ayrı bir yazının konusudur. Biz yakın tarihte yaşanan ikinci dalgaya gelelim. Geçen yüzyılın son çeyreğinde başlayıp 10 yıl süren ikinci terör dalgasının tetikçileri de aynı gelenekten besleniyorlardı. Asala, Ermeni Soykırımının Adalet Komandoları gibi farklı adlar taşısalar da Taşnak’ın kanlı geçmişinin mirasçılarıydılar. 1974 – 1984 yılları arasında yurt dışında çok sayıda Türk diplomatının katledilmesi ikinci dalganın sonucudur. Ankara Esenboğa, İstanbul Kapalıçarşı baskınları ise Asala’ nın yurt içindeki kanlı eylemlerinden ilk akla gelenlerdir.

Her iki terör dalgasında eli kanlı tetikçilerden yargı önünde hesap sormak yerine Türk halkının toptan mahkumiyetine gidildi. Fatura katledene değil katledilene çıkarıldı. Her katliam sonrası Türklerin soykırımcılığı üzerinden yürütülen kampanyalarla tetikçiler aklanıp kutsandı. Soykırımcı Türklerin öldürülmeyi bin kez hak etmiş barbarlar olduğuna ilişkin 100 yıllık algı bu şekilde oluşturuldu.

Yaşanılan süreç üçüncü dalgadır. Yüzyılın ilk ve son çeyreğindeki kanlı kampanyalar yurt içinde istenilen sonucu vermedi. Aksine Türk halkının milli duyarlılığının yükselmesine, kolektif direncinin artmasına yol açtı. Yeni yüz yılla birlikte düğmesine basılan üçüncü dalganın uygulamalarına baktığımızda Taşnak ve Asala yöntemlerinin terk edildiği görülmektedir. Terörle ulaşılamayan hedefler için farklı bir strateji oluşturulduğu anlaşılmaktadır.

Üçüncü dalgada diplomatik hedeflere yönelik bombalı, kurşunlu saldırıların yerini Türk ulusunun kolektif hafızasını, direnç kararlığını çökertmeye yönelik kampanyalar almıştır. Geçmişten geleceğe sürüp giden tarihsel yolculuğun derin bilinçaltındaki izleri, çekilen acıların, kazanılan zaferlerin ortak bellekteki tortularının silinmesiyle kimliksizleştirilmesi programlanmıştır. Gurur duyulacak geçmişin yerini, utanç mazisinin alması amaçlanmıştır. Bu stratejinin gerçekleştirilmesi için öncelikle Diaspora tezlerinin Türkiye içinden dillendirileceği akademik, entelektüel bir ortamın inşası hedeflenmiştir. 

Ermeni tezlerinin içeriden savunulması, medyadan, sanat dünyasından, akademik kesimden vicdan sahibi (!) Türkiyelilerden oluşturulacak köprübaşları oluşturulmasına öncelik verilmiştir.

2005 yılı 24-25 Eylülünde Bilgi Üniversitesi yerleşkesinde düzenlenen, açılışını Bilgi Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi Rektörlerinin yaptığı “ İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları “ konferansı akademik ayağın miladı olarak anılmalıdır.

Tekelci sermaye, cemaat ve yandaş medya üçlüsünün Diaspora tezlerinin içselleştirilmesine yönelik -halen sürdürülen- yayınları yüksek lisans ve doktora tezleri için ilk başvuru kaynağı olacak zenginliktedir. Entelektüel dünyamızın parlatılan yıldızlarının, edebiyat dünyamızın yükselen değerlerinin halen süren algı operasyonundaki çabaları aynı merkezlerin siparişine uygun ürün verme olarak değerlendirilmelidir.

Üçüncü dalganın şimdilik son ürünü Kesik’in 5 Aralık 2014’ te gösterime girmesinden aylar önce başlatılan övgü kampanyaları kamuoyunun olası tepkilerini asgari düzeyde tutma çabası olarak not edilmelidir. Hamburg’ lu Fatih’ in ödüller almış genç kuşaktan sinema dehası olarak takdimindeki Türk vurgusu post modern Taşnak kurşununa yönelik tepkilerin doğmadan yok edilmesi olarak görülmelidir.

Fatih Akın’ın Kesik’te rol verdiği bazı oyuncuları yakın geçmişte benzer filmlerde oynamış artistlerden seçtiği görülüyor. Diyarbakır doğumlu İngiliz vatandaşı Kevork Malikyan ABD’li yönetmen Alan Parker’in Gece Yarısı Ekspresi’nde Türk Savcıyı oynamış. 71 yaşından sonra -askerlik çağrısına icabet etmemesi nedeniyle- çıkarıldığı Türk vatandaşlığına yeniden kabul edilen Malikyan, The Cut’ ta Türk cellat rolünü üstlenmiş. Ermeni asıllı Kanadalı yönetmen Atom Egoyan’ın soykırım temalı (2002) “Ararat” filminin oyuncusu Arsin Hancıyan’ı Kesik’te oynatması Fatih Akın’ın tecrübeye verdiği önemi gösteriyor.

Fatih Akın, batının kültürel damak zevkini, ortalama algısını iyi biliyor. Kesik’in uluslararası serbest dolaşımının, sinemasal vize muafiyetinin Türk imajına vereceği tahribatla doğru orantılı olacağının bilincinde. Filmin senaryosundan kurgusuna, görselliğinden batının damak zevkine uygun hazırlandığı dikkatlerden kaçmıyor.

İlk kuşaktan gurbetçiler Alman sanayisinin kol gücüne, sıradan emeğe duyduğu ihtiyacı karşılıyordu. Almanya’nın, rüyalarını Türkçe gören, acı vatandan ana vatana dönüş özlemiyle ömür tüketen İlk kuşağın çocuklarından daha farklı isteklerinin olduğu anlaşılıyor. Rüyalarını Almanca görmeye başlayan yitik kuşaktan, babalarının ülkesine Diaspora mevzisinden yaylım ateşi açmaları isteniyor.
Kesik, Taşnak şehitlerini, Asala kurbanlarını mezarlarında kahırlarından bir kez daha öldürecek kurşun olarak Türk halkının temaşasına sunuluyor!


Av. Hüseyin Özbek
İLK KURŞUN







11 Aralık 2014 
1.Kısım

2.Kısım





















THE FACTS...MALTA TRİBUNAL















12 Temmuz 2014 Cumartesi

Saraybosna'ya Hoşgeldiniz "Welcome To Sarajevo"





Savaşa medya ve gazeteci açısından bir bakış. 

Bosna savaşının başladığı günlerde, yani 1992 lerde kente gelerek çeşitli TV kanalları için çekime başlayan uluslararası muhabirlerin öyküsü anlatılıyor. Ön planda iki deneyimli gazeteci, İngiliz Micheal Handerson ve Amerikalı Flynn var. Gündüzleri Sırp ateşi altındaki kentte en tehlikeli noktalara kadar ulaşarak şiddet görüntülerine aç dünya seyircisine ateş, kan ve ölüm anları saptayan, geceleri ise Holiday Inn'in barında şaşkın gözlerle tanık oldukları faciayı unutmaya çalışan gazeteciler. 

Henderson'un insancıllığı, Flynn'ın haber yaratmaya yönelik gözüpekliği, Flynn'ı eleştiren kadın gazeteci Annie'nin medyanın haber anlayışına öfkesi. Bir Amerikan yardım kuruluşunda çalışan Nina'nın bir grup Bosnalı çocuğu kurtarmak için başlattığı tehlikeli girişim. Ve tüm ingiliz soğukkanlılığı içinde. bir toplama kampındaki çocuklar arasında tanıdığı küçük Emira'ya kanı kaynayan ve onu kurtarmak için çılgın bir serüvene atılan Henderson'un çabası.


1997 ABD-İngiltere yapımı
Yönetmen: Michael Winterbottom
Oyuncular: Woody Harrelson , Marisa Tomei , Stephen Dillane , Goran Visnjic , Kerry Fox

Fragman:


FİLMDEN BİR REPLİK : 
"ONLAR MÜSLÜMAN DEĞİL!"


YANİ MÜSLÜMAN OLSA İDİ, 
KATLİAMLARINA İZİN Mİ VERECEKTİNİZ?

SONRA DA KALKMIŞ BİZE IRKÇI DİYORLAR.
"BM" VE "BATI" KENDİSİ AKLAMAYA ÇALIŞMASIN !
BU BİR SOYKIRIMDI!
"BATI" İKİYÜZLÜDÜR,
"BATI" BENCİLDİR,
"BATI" SUÇLUDUR.
  HEP OLDUĞU GİBİ....



....


MAVİ KELEBEK

Bosna ve Kosova’daki katliamlarda öldürülen sivillerin gömüldüğü toplu mezarların yeri bilinmiyordu, ki pek çoğunun halen de bilinmiyor. Söylenenlere göre toplu mezarların saklanmasında gösterilen itina pek az şeyde gösterilmiş. Mezarlar hem derin kazılmış hem de üstü kapatıldıktan sonra çevrenin doğal bitki örtüsüne uygun olarak yeşillendirilmiş. Bugüne değin bu işlerle (toplu mezar bulma) ilgilenen insanların kullandıkları yöntemler (uydu resimleri vb) bu yüzden pek işe yaramamış. 

Mevcut coğrafyanın belli bazı bölgelerinde kelebek nüfusunda ciddi bazı artışlar gözlemlenmiş.Bu bölgeleri inceleyen uzmanlar bu bölgelerdeki bitki örtüsünde de tuhaf bir zenginleşme keşfetmişler. 

Toplu mezarlara gömülen cesetler toprağa karıştıkça toprağın besleyiciliğini artırmışlar (mineral vb yönünden), ve bu da bölgede bulunan misk otu ya da yavşan otu olarak bildiğimiz bitkinin (artemisia vulgaris) coşup fışkırmasına, ve bu da yalnızca bu bitki ile beslenen mavi kelebek nüfusunun artan besin miktarına paralel olarak artmasına sebep olmuş.Bunun nasıl olduğunu anlamak için araştırma yaparlarken bu yerlerin altındaki cesetlere ulaşmışlar, araştırma derinleşmiş, ve toplu mezarlara ulaşmışlar. 

Olay basına yansıyınca yerel halk da araştırmaya katılmış ve öncelikli bölgeler belirlenip bu yolla pek çok toplu mezara ulaşılmış.



İstatistiklere göre:
Avrupa’nın göbeğinde 312 bin kişi öldü…
35 bini çocuktu…
50 bin kadına tecavüz edildi…
2 milyon kişi evini terk etti…
18 bin kişi hala kayıp…






Gözde Kılıç Yaşın





“After the war, mass graves were searched but their places could not be found. Flowers, which had not been seen before, started to blossom in the district after the massacre. Butterflies started to settle on those flowers.

When the places, on which blue butterflies settled, were dug, the mass graves came out. Whereever the butterflies settled, dead bodies came out under the ground. So, some of the mass graves were found. According to the beliefs in Srebrenica, blue butterfly shows the places of graves.”

Vecdi Altay


Belgesel:



Belgesel/Film:



Kitap:
Leyla-Alexander Cavellus
Bosnalı Leyla büyük bir kâbusu atlatmıştı: Bosnadaki toplama kampında geçirdiği iki yılı. Binlerce kadının travma geçirmesine neden olan savaşın karanlık ve baskıcı yüzünü anlatan bir kadın... Onun isyankâr öyküsü ve acıyla dolu dokunaklı kaderi... 






...


ilgili diğer film:





KENDİSİNE "MEDENİYİM" DİYEN "BATI" 
BU YÜZDEN BANA 
DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARINDAN 
BAHSEDEMEZ...!







____ Srebrenica'yı Hatırlıyoruz - 11 Temmuz 2014____